Acaba Cevabı değil Soruyu mu Ödüllendirsek!

Abone Ol

Bizim eğitim sistemimizde başarılı olmak neyle ölçülür? Elbette sorulan sorulara en doğru, en hızlı cevabı verenlerle. Peki ya sormak? Soru sormayı, merak etmeyi, cevapların ötesine geçmeyi kim ödüllendiriyor?

 

Oysa bilimin ve ilerlemenin asıl kaynağı cevaplar değil, sorulardır. Newton’a yerçekimini düşündüren bir cevaptan çok, kafasına düşen elmanın ardından gelen bir soruydu: “Neden?” Einstein’ı evrenin sırlarına götüren şey de formüller değil, o çocukça ama derin sorulardı: “Zaman herkes için aynı mı?”

 

İşte bu yüzden eğitim sistemimizin temel amacı, en çok bilenleri değil, en çok merak edenleri yetiştirmek olmalı. Ezberleyen değil, sorgulayan bir nesle ihtiyacımız var. Çünkü iyi bir soru, sadece merak doğurmaz; araştırma hevesini, öğrenme arzusunu, hatta yeni buluşların ilk adımını da getirir.

 

Merak duyan insan öğrenmek ister. Öğrenen insan üretir. Üreten insan hem kendine hem topluma değer katar. Bilim böyle gelişir. Teknoloji böyle doğar. Ekonomik refah, toplumsal ilerleme, hatta kültürel zenginlik de bu zincirin sonunda gelir.

 

Ama biz çocuklara soru sormayı değil, cevabı ezberlemeyi öğretiyoruz. Hata yapma korkusuyla büyütülen, sorgulamaktan çekinen bir neslin, yeni icatlar yapmasını nasıl bekleyebiliriz?

 

Belki de artık şunu kabul etmeliyiz: Başarı, sadece soruya verilen doğru cevapta değil; bazen hiç kimsenin sormadığı o ilk sorudadır. Ve biz, çocuklarımıza bu cesareti aşılayabilirsek, gelecek çok daha parlak olabilir.

 

Gazetelerde, ekranlarda, kürsülerde artık “en iyi cevap” peşinde koşan değil, “en anlamlı soruyu” soranlara yer verelim. Çünkü geleceği onlar şekillendirecek.