Adalet, insanlık tarihinin en eski ve en temel kavramlarından biridir. Toplumları ayakta tutan, bireylerin haklarını koruyan ve insanların barış içinde yaşamasını sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Ancak adalet, yalnızca mağdurların veya hak arayanların değil, herkesin ihtiyacı olan bir değer olarak karşımıza çıkar. Bugün adalet talep etmeyen, haksızlığa uğramadığını düşünen biri, yarın adaletin kapısını çalmak zorunda kalabilir.
Ne yazık ki, adalet anlayışı bazen kişisel çıkarlara, güç dengelerine ve hatta duygulara göre şekillenebiliyor. Adil olmayı sadece başkalarından bekleyenler, iş kendilerine geldiğinde farklı bir tutum sergileyebiliyor. Oysa gerçek adalet, güçlüye de zayıfa da, dostumuza da düşmanımıza da aynı şekilde uygulanabilen bir mekanizmadır.
Bir toplumda adaletin eksikliği, güven duygusunu zedeler. İnsanlar haklarını mahkemelerde ya da resmi mercilerde aramak yerine bireysel yollarla çözüm bulmaya çalışırsa, bunun sonucunda kaos ve düzensizlik ortaya çıkar. Bu nedenle, sadece hukukun değil, vicdanın da adaletli olması gerekir.
Adaletin herkese lazım olduğu gerçeğini göz ardı etmeden hareket etmeliyiz. Haksızlık karşısında susmamak, başkalarının haklarını çiğnememek ve adil bir toplum için mücadele etmek, sadece mağdurların değil, hepimizin sorumluluğudur. Çünkü gün gelir, hepimiz adaletin terazisine ihtiyaç duyabiliriz.