Bir anne ve yoksulluk ateşinde giden beş can

Abone Ol

Bugün İzmir’de hepimizin yüreğini sızlatan, akıllara durgunluk veren bir acı yaşandı.
Genç bir anne, 5 çocuğuyla birlikte hayat mücadelesi verirken, bu ülkenin gözü önünde evlatlarını kaybetti.
O 5 çocuk, yoksulluğun içinde, baraka gibi bir evde ısınmak için yaktıkları sobanın yol açtığı yangında hayata gözlerini yumdu.
Çaresizlik içinde çocuklarını güvenceye almak isteyen bir anne, kapıyı kilitledi ve evden çıkıp geçimini sağlamak için karton toplamaya gitti.
Ama o çocuklar bir daha annelerine kavuşamadı. Yoksulluğun soğuk yüzüyle beraber ateşe teslim oldular…

**

Her gün “ sosyal devlet” ilkesinden bahseden, vatandaşın refahı için çalıştığını iddia eden yetkililer nerede?
Türkiye’de bir anne, karton toplayarak çocuklarını yaşatmaya çalışıyor, ama bu ülkenin kaynakları siyasilerin şatafatına, lüks makam araçlarına, gösterişli törenlere akıtılıyor.
Sosyal devlet dediğimiz kavram, yalnızca lafta kalan bir ütopya mıdır?
Bizim vergilerimizle var olması gereken bu devlet, yardıma muhtaç, beş çocuğuyla baraka bir evde yaşam mücadelesi veren bu anneyi neden göremedi?
Hep “komşusu açken tok yatan bizden değildir” denir ya; peki, bu ülkede bir anne, karton toplayarak evlatlarını yaşatmaya çalışırken Müslümanlık sadece sözde mi kalmış?

**

Bugün yaşanan bu acı olay, yalnızca bireysel bir trajedi değil; bu, yoksulluğun, adaletsizliğin ve ihmalkarlığın nasıl can aldığının bir göstergesidir.
Bir ülkede insanlar bu denli çaresiz kalıyorsa, bunun tek sorumlusu siyasilerdir.
Ekonomik krizlerin yükü, hep en yoksul kesimlerin omzuna bindirilmiş, var olan sosyal yardımlar göstermelik birkaç kuruştan ibaret kalmışsa, burada sistem çürümüş demektir.
Bu ülkenin kaynakları siyasilerin lüks hayatını sürdürmesi için değil, halkın en temel ihtiyaçlarını karşılaması için kullanılmalıdır.
Ama bugün Türkiye’de halkın vergileri, lüks içinde yaşayan kesimlerin isteklerine harcanıyor.
Öyle bir düzen var ki, devlet kaynakları en çok ihtiyacı olana değil, makam sahibi olanlara tahsis ediliyor.
Sokakta çocukları için karton toplayan bir anneyi görmezden gelen bu sistem, insan hayatını yalnızca sayılardan ibaret görüyor…

**

Hepimiz biliriz ki, çocuklar bir toplumun en değerli varlığı, geleceğidir.
Ancak bugün Türkiye’de yoksul çocuklar en temel haklardan bile mahrum büyüyor. Sağlıklı bir evde yaşama, güvenli bir ortamda büyüme hakları ellerinden alınıyor.
Bu ülkede çocuklar baraka evlerde ısınmaya çalışıyor, eğitim almak yerine hayata tutunma mücadelesi veriyor…

**

Bu olay hepimize bir şeyler anlatmalı. Bu ülkenin insanları olarak dayanışmayı, yardımlaşmayı yitirdik.
O annenin ve çocuklarının sesini duymadık, dertlerine ortak olmadık. Sadece birey olarak değil, toplum olarak da bu yaşananlarda payımız var.
Eğer biz toplum olarak bu kadar acıyı görüp sessiz kalıyorsak, yoksulluğu ve çaresizliği gündelik hayatın bir parçası olarak kabullenmişsek, burada insanlık adına büyük bir kayıp var demektir…