Çağ dışı zihniyet Türkiye’ye bir şey kazandırmadı kazandırmaz da

Abone Ol

Gebze Alaettin Kurt Anadolu Lisesi’nde askılı giyen kızların mezuniyet törenine alınmaması, Türkiye’nin aslında yıllardır kangren haline gelmiş bir sorununun, yine gün yüzüne çıkmasını sağladı.
Oysa ki, 2024 yılındayız.
Teknolojinin geliştiği, hakların öne çıktığı ve insanların her geçen gün özgürleşmek için mücadelesini yoğunlaştırdığı bir çağdayız.
Ama şu gerçek de önümüzde duruyor.
Kendimizi bildik bileli, Türkiye'de başörtülü ve başı açık kadınlar arasında süregelen bir ayrışma sorunu var. Bu mesele, toplumumuzun derinlerine işlemiş ve ne yazık ki, nesiller boyu süregelen bir yara haline gelmiş durumda.
İnsana verilen değerden çok, insanların kılık kıyafetlerine göre yargılanması ve ayrıştırılması, iş yerlerinden okullara, sokaklardan sosyal alanlara kadar her yerde karşımıza çıkıyor.

***

İşte tam da bu noktada…
Geçtiğimiz günlerde Gebze'de bir okulda yaşanan olay, bu sorunun ne kadar derin ve kronik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Mezuniyet törenine askılı ve elbiselerle gelen öğrencilerin törene alınmaması, akıllara durgunluk veren bir uygulamaydı. Bu durum nasıl izah edilebilir? Hangi zihniyet, insanların giyim tercihlerine bu denli müdahale etme hakkını kendinde buluyor?

***

Geçmiş dönemlerde başörtülü kadınlara yapılan zulümler, baskılar ve yadırgamalar hafızalarımızda taze.
Üniversite kapılarında başörtülü kadınların eğitim haklarının ellerinden alınması, kamu kurumlarında çalışamaz hale getirilmesi gibi insanlık dışı uygulamalar, bu toplumun utanç sayfalarından sadece birkaçıdır.
Ancak şimdi görüyoruz ki, aynı zihniyet bu kez de başı açık kadınlara yönelmiş durumda.
Bu zihniyetin kökleri, toplumsal değerlerin ve bireysel özgürlüklerin yanlış anlaşılmasından besleniyor. Bir insanın ne giydiği, onun kişiliğini, yeteneklerini, değerlerini belirlemez.
İnsanları dış görünüşleriyle yargılamak, onları kategorize etmek ve ayrıştırmak, insan haklarına ve bireysel özgürlüklere yapılan en büyük haksızlıktır.

***

Artık bu zihniyetin bir son bulması gerekiyor.
Toplum olarak, insanların kılık kıyafetlerinden bağımsız olarak, insan oldukları için değerli olduklarını anlamalıyız.
Eğitimde, iş hayatında, sosyal hayatta herkese eşit fırsatlar sunulmalı ve ayrımcılığa son verilmelidir.
Kadınların giyim tercihleri üzerinden yapılan bu ayrıştırma, toplumsal barışı ve birliği zedeleyen en büyük etkenlerden biridir. Bu nedenle, toplumsal bilinçlenmeyi artırmak, hoşgörüyü ve empatiyi yaymak için hepimize büyük görevler düşüyor.
Unutulmamalıdır ki, bir toplumun medeniyet seviyesi, bireylerine verdiği değerle ölçülür.
İnsana değer vermeyi öğrenmediğimiz sürece, ne yazık ki bu tür ayrımcılıklar ve haksızlıklar devam edecektir.
Ama bizler, bireysel ve toplumsal olarak, bu zihniyetin değişmesi için çaba göstermeliyiz. Her insanın, ne giyerse giysin, saygı ve sevgiyle karşılanmayı hak ettiğini unutmamalıyız.
Bu yazıyı bir çağrı olarak kabul edin. İnsanları kılık kıyafetlerine göre değil, insan oldukları için değerlendirelim ve onlara hak ettikleri değeri verelim. Çünkü insanlık, işte tam da burada başlar.