Doğruyu Söyleyen Dokuz Köyden Kovulur Mu?

Abone Ol

Krikor bir akşam telaşla evin içinde volta atıyormuş. Karısı sormuş: “Hayırdır Krikor, niye kıvranıyorsun böyle?”

Krikor söylenmiş: “Bir süre önce Agop’tan borç almıştım, ödemem lazımdı ama hiç param yok.”

Kadın da dayanamamış: “O zaman ara Agop’u paranın olmadığını anlat, ödeyemeyeceğini bilsin.”

Krikor telefonu eline almış, Agop’u aramış: “Agop’cuğum, kusura bakma. Param yok bu yüzden de senden aldığım borcu ödeyemiyorum. Bu dert yüzünden günlerdir uyuyamıyordum. Oh, artık sana söyledim ve rahatça uyuyabilirim. “

Telefonu kapatmış, derin bir nefes almış, arkasına yaslanmış: “Tamam karıcığım, artık ben değil, Agop’un uykuları kaçsın, o düşünsün!”

Hayat da bazen tıpkı bu fıkradaki gibi işler.

Doğruyu söyleyen, içini rahatlatır. Ama bazen bu doğrular, karşı tarafın üzerine yeni yükler bırakır.

Oysa doğruyu söylemek, sadece “gerçek” bir cümle kurmak değildir. Ne söylediğimiz kadar, nasıl söylediğimiz, ne zaman söylediğimiz ve kime söylediğimizi gözeterek söylememiz de önemlidir.

Davranışlarımızın sadece bize değil, başkalarına olan etkisini de düşünmek…Haklıyken bile kırmamak…Gerçekleri söylerken karşımızdakini incitmemek…

O halde bir sözün yalnızca doğru olması yetmez; o söz, karşımızdakine değer vererek söylendiğinde kıymetlidir.  Sadece kural ya da doğru diye bir şey yapmadan önce; “Bu davranışım başkasına ne hissettirir, onu nasıl etkiler?” diye kendimize sormamız eylemimizin sonuçlarını etkilemez mi?

Yani okulda bir öğretmenin öğrencisine “Sen bu konuyu anlamamışsın” demesi teknik olarak doğrudur.

Ama bu söz, bir çocuğun özgüvenini yerle bir edebilir. Aynı öğretmen “Bu kısmı biraz daha birlikte çalışalım” derse, yine doğruyu söyler ama çocuğa zarar vermeden.

Ahlaki tutum tam burada devreye girer: Doğruyu, insanı gözetecek şekilde söylemek. Hayatın her alanında bu farkı görebiliriz. Evde çocuğumuza, işyerinde arkadaşımıza, trafikte tanımadığımız birine…

Doğruyu, taş gibi atarsak baş yarar, tohum gibi ekersek filiz verir.

Sadece ‘haklı’ olmayı seçtiğimizde, çoğu zaman yalnız kalırız. Ama hem haklı hem saygılı olmayı başarabilirsek, yanımızda yürüyenler artar.

İşte bu yüzden ne söylediğimiz kadar, niyetimiz ve üslubumuz da önemlidir. Yoksa yalnızca gerçeği söyleyen değil, gerçeği hoyratça kullanan biri olmaktan ileriye gidemeyiz. Ve belki dokuz köyden değil ama, en yakınımızdakilerin kalbinden kovuluruz.

Krikor gibi rahat olmak güzel, ama Agop’un yerinde olmak da keyifli olmasa gerek.

O yüzden, önce sorumluluğumuzu almak, sonra sözümüzü söylemek gerekir. Hem kendimiz hem başkası için iyi olan işte tam da budur.

Bize, “doğruyu söylemekten korkma” diye öğretildi. Ama artık anlıyoruz ki “Doğruyu söylemek cesaret ister ve güzeldir; onu nezaketle söylemek ise gerçek kıymetini ortaya çıkarır.”

 Bunun adı; felsefede etik, aile arasında insaf, sokakta ise vicdandır.