İktidarın korkusu: Selahattin Demirtaş!

Abone Ol

Dokuz yılı aşkın süredir cezaevinde tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’de terörsüz bir siyaset ikliminin oluşmasında önemli bir aktör olabilecek potansiyele sahip. Ancak hem Anayasa Mahkemesi hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hak ihlali kararlarına rağmen tahliye edilmiyor. Neden mi? Çünkü hâlâ hem iktidarın hem de bazı çevrelerin Demirtaş’tan korktuğu çok açık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem sıkça dile getirilen “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışına karşı yükselen halk desteği, Demirtaş’ın özellikle Kürt seçmen nezdindeki karşılığının hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor. Üstelik o, yalnızca bir sözcü ya da aracı değil; gerektiğinde kendi partisinin eksiklerini bile yüksek sesle dile getirebilen, cesur bir siyasetçi. Bu duruşu, onu sıradan bir muhalifin ötesine taşıyor.

Selahattin Demirtaş, geçmişte başlatılan çözüm sürecine açık destek vermiş, şiddetin sona ermesi ve demokratik yöntemlerle sorunların çözülmesi için sorumluluk almaktan kaçınmamıştı. O dönem yaptığı çağrılar hem tabanında hem de geniş halk kesimlerinde karşılık bulmuştu. Bugün bile, cezaevinden yaptığı açıklamalar toplumsal yankı uyandırıyor. Çünkü halk, onun söylediklerini sadece bir parti liderinin sözleri olarak değil, aynı zamanda sağduyulu ve barışçıl bir yaklaşımın ifadesi olarak görüyor.

Diğer yandan Abdullah Öcalan’ın etkisi artık büyük oranda PKK ile sınırlı kalmışken, Demirtaş’ın hem Türk hem de Kürt kamuoyunda daha geniş bir karşılığı olduğu söylenebilir. Bu da, olası bir yeni çözüm sürecinde Demirtaş’ın rol üstlenme ihtimalini artırırken, iktidarın bu bağımsız ve etkili ses karşısında temkinli olmasına neden oluyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 8 Temmuz’da verdiği üçüncü ihlal kararı sonrasında yapılan tahliye başvurusu yine reddedildi. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş ve Kobani davası tutuklularının tahliye talebini, AİHM kararının henüz kesinleşmediği gerekçesiyle geri çevirdi. Oysa aynı AİHM, daha önce iki kez daha ihlal kararı vermiş, Anayasa Mahkemesi de bu görüşe katılmıştı.

Bugün Demirtaş’ın içeride tutulması, hukuki değil siyasi bir karar gibi görünüyor. Bu karar, yalnızca bir bireyin özgürlüğünü değil, Türkiye’de demokrasi, adalet ve siyaset yapma biçimini de doğrudan etkiliyor.