Kadınların Şiddet Döngüsündeki Sessiz Çığlığını Duy

Abone Ol

Bir kadın, kendisine şiddet uygulayan bir erkeğe nasıl aşık kalabilir? Onun hakaretlerini, yumruğunu, aldatmalarını “sevgi” sanabilir mi? Ya da tam tersi, öyle bir sevgi açlığı hisseder ki “neden beni sevmiyor, istemiyor?” sorusu, acısının önüne geçer.

Dışarıdan bakan çoğu insan hemen hüküm verir: “Şov yapıyor, abartıyor, dramatize ediyor.”

Oysa mesele sandığımız kadar basit değil. Şiddete uğrayan bir kadının hikâyesi, yalnızca bugünün değil, geçmişin de izlerini taşır. Çocukluğunda duyulmamış çığlıklar, görülmemiş yaralar, sevgi yerine korku ve güvensizlikle büyütülmüş bir kalp…

Bir kız çocuğu, babasından şefkat yerine otorite görmüş, annesinin çaresizliğine tanıklık etmişse, yetişkin olduğunda sevgi ile şiddeti ayırt edemez. Onun için “sevilmek”, acıya katlanmakla eşdeğer hâle gelir.

Çaresizliğin Sessizliği

Şiddete uğrayan kadın defalarca dayak yer, defalarca affeder. Affetmek, aslında sevgi değil; çaresizliğin, “ya yalnız kalırsam” korkusunun ve “belki değişir” umudunun ifadesidir.

Psikolojide buna travma bağı denir. Kişi, kendisine zarar vereni terk edemez; geçmişindeki sevgi açlığı, bu bağın kilidini sıkıca kapatmıştır.

Toplumun Körlüğü

Kadının derdini anlatması da kolay değildir. Açıldığında çoğu zaman şu cümlelerle karşılaşır:

“Abartıyorsun.”

“Neden ayrılmıyorsun?”

“Evini dağıtma.”

Oysa Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre şiddet gören kadınların yarısından fazlası yardım istemiyor. Çünkü çevresinden yargılanacağını biliyor.

Toplum, kadının çığlığına kulak vermek yerine çoğu kez üzerine “şov” damgası yapıştırıyor. Ortada bir şov yok; kanayan bir yara var ve biz bunu görmezden geliyoruz.

Yakınların Sessiz Acısı

Şiddetin bedelini sadece kadın değil, ailesi de ödüyor. Her hakaret, her yumruk yalnızca bir bedende değil, evin duvarlarında yankılanıyor. Çocuklar, annenin gözyaşını saklama çabasını görüyor, sessizlikle büyüyor.

Araştırmalar, şiddete tanık olan çocukların ileride ya şiddet uygulayan ya da şiddeti sineye çeken bireyler hâline geldiğini gösteriyor. Böylece kısır döngü nesilden nesile aktarılıyor.

Çıkışı Sağlamak

Bu döngüyü kırmak için önce toplumsal körlüğümüzü bırakmalıyız. Kadının sözünü ciddiye almak zorundayız.

“Git, şikâyet et” demek tek başına çözüm değil. Ona hukuki, psikolojik ve sosyal desteği birlikte sunmalıyız.

Medyada ve günlük dilimizde “abartıyor, şov yapıyor” söylemlerini terk etmeliyiz. Çocuklukta atılan travmatik temelleri önlemek için aile içi iletişim ve sağlıklı sevgi modellerini destekleyen eğitim programları geliştirmeliyiz.

Şiddet mağduruna “neden ayrılmıyor?” diye sormak yerine, kendimize sormalıyız:
“Biz, onun güvenle ayrılabileceği bir dünya kurmak için ne yapıyoruz?”

Çünkü şiddet yalnızca bir kadının değil, hepimizin hikâyesidir.

Kaynaklar:

TÜİK (2021): Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması

WHO (2021): Violence Against Women – Global Estimates

UN Women (2020): Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Raporu

Sevilay Yılmaz