22 Ekim 2024 tarihinde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, teröristbaşı Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını ve Öcalan’ın TBMM’de konuşma yapmasını önermesiyle başlayan AK Parti–Öcalan–DEM Parti arasındaki "Terörsüz Türkiye" diyaloğu, 12 Mayıs’ta PKK’nın Lozan Antlaşması’nı da hedef alan açıklamalarıyla yeni bir boyut kazandı. Bu açıklamalarda PKK, örgütün feshedildiğini duyurdu.
Fesih açıklamasında, PKK kurucularından Ali Haydar Kaytan’ın, MİT’in 3 Temmuz 2018’de Irak’ın kuzeyine düzenlediği nokta operasyonla öldürüldüğü; 25 Eylül 2019’da Kandil’e düzenlenen başka bir operasyonda ise ağır yaralanan ve ölümü uzun süre gizlenen Rıza Altun’un da öldüğü bilgisi ilk kez kamuoyuna açıklandı.
Bu gelişmelerin ardından, PKK kurucularını anmak amacıyla başta Diyarbakır ve İstanbul olmak üzere çeşitli kentlerde anma ve yürüyüş kararı alındı. Bu şehirlerden biri de Tunceli’ydi. DEM Parti’nin güçlü olduğu kentlerden biri olan Tunceli, 2019 seçimleri hariç, tüm yerel seçimleri kazanmasına rağmen iktidar tarafından kayyum atanarak yönetilmişti. Nitekim, 31 Mart yerel seçimlerinden yalnızca 8 ay sonra Tunceli Belediyesi'ne yeniden kayyum atandı.
Uzun yıllardır terör olaylarının yaşanmadığı kentte, beş gün önce PKK’nın kurucuları Kaytan ve Altun için kent merkezinde yürüyüş düzenlendi ve Seyit Rıza Meydanı’nda anma etkinliği yapıldı. Güvenlik yetkililerine göre, Tunceli’deki katılım sınırlı olsa da çevre illerden gelen destek yoğundu.
Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu, bu anmaya karşı olmasına rağmen, bakanlık düzeyinde verilen izin nedeniyle yürüyüşe müdahale edilemedi. Yürüyüş sırasında ambulansın önünün kesilmesi ve terör örgütü lehine sloganlar atılması gibi taşkınlıklara rağmen emniyet güçleri müdahale edemedi. Zira talimat yukarıdan gelmişti. Terör örgütünü övücü açıklamaların yapılmaması yönündeki uyarılara karşın, süreci provoke eden bu eylemler karşısında emniyet ve valilik adeta eli kolu bağlı kaldı.
Vali Bülent Tekbıyıkoğlu, görevde olduğu süre boyunca siyasilerle arasına mesafe koyan, yasa ve nizama bağlı bir mülki idare amiri olarak biliniyordu. Sorumluluğunda olan bir kentte, terör örgütü kurucularının anılmasına müsaade edilmesini içine sindiremedi ve bu nedenle dik bir duruş sergileyerek görevinden istifa etti. Bakanlığa istifa dilekçesini sunarak merkeze çekilmesini talep etti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ı TBMM’ye davet etmesiyle başlayan süreç, bir başka ülkücü valinin görevinden istifasıyla yeni bir boyut kazandı. Bu, milliyetçiler adına büyük bir trajedidir. “Bebek katili, cani, terörist” dedikleri birini “kurucu lider” olarak tanımlayan Cumhur İttifakı’nın, sadece 6-7 ay içinde 90 derece dönüş yapmasına verilen ilk tepki, Diyap Ağa’nın şehri Tunceli’nin Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu’ndan geldi.
Bu istifa, Devlet Bahçeli’nin Öcalan çıkışıyla başlayan sürecin ülkücü kesim üzerindeki etkilerini açıkça gözler önüne serdi. “Bebek katili, cani, terörist” denilen bir figürün birkaç ay içerisinde “kurucu lider” seviyesine çıkarılması, Cumhur İttifakı tabanında derin bir kırılma yarattı.
Vali Tekbıyıkoğlu’nun istifası, bu kırılmanın ilk kurumsal yankısı oldu. Diyap Ağa’nın şehri Tunceli’den gelen bu duruş, iktidar kanadına açık bir mesaj niteliği taşıyor: Devletin valileri, her zaman susmaz. Umuyorum ki iktidar ve ortağı bu uyarıyı ciddiyetle değerlendirir ve kendi siyasi ikballeri uğruna Türkiye’yi telafisi güç bir sürece sokmaz.