Mutlu An’lar

Abone Ol

“…Eskiden beri az yaşamaktan, erken ölmekten korkarım. Sade ben mi? Herkes korkar. Bu neden ileri geliyor, ben düşündüm ve buldum: Hayatı kesif yaşamamaktan. Hayatı kesif yaşamaktan ne anlıyorum? Sevmek, sevilmek eğlenip yan gelmek, çubuğunu yakıp gününü gün etmek mi? Hayır… Karınca gibi durmadan çalışmak, para biriktirmek, ev kurmak, çoluk, çocuk yetiştirmek mi? Bunlar da boş lakırdı. Kesif yaşamaktan sadece zamanın geçişini hissetmeyi anlıyorum.

Zaman geçiyor. Bizler, zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanın geçişini değil de o geçtikten sonra, sadece geçmiş olduğunu hissedebiliyoruz. O da şakağa düşen aklarda, alnımızdaki kırışıklıklarda, bele yapışan lumbago ağrılarında, nihayet hastalıkta, ölümde…

Ama zaman daha geçmeden, henüz geçerken, onun geçişini adeta gözle görür gibi, şuurlu ve uyanık bir şekilde hissedebildiğimiz gün. Öyle geliyor ki bana, bizden habersiz geçmiş zamanın bizde yaratabileceği bütün acı sürprizleri ortadan kaldırmış olacağız.

Bu keşfimi nerede yaptım biliyor musunuz? Bir yılbaşı gecesi, Kadıköy vapurunun güvertesinde… Paltoma bürünmüş gidip ta buruna oturmuştum. Bir ara uyuklar gibi oldum. Birden silkindim. “On ikiye bir var” diye söyleniverdim.  Çakmağı yakıp saate baktım ki: doğru… Saniye yelkovanı döndü, döndü, altmışın üstüne gelince çıt…

Gün kadranında 31 Aralık çekilip yerini 1 Ocak’a bıraktı. Saat yılı göstermiyordu ama 1952 yılı bitip 1953 yılı başlamıştı. Bütün bunlar, küçük bir an’ın marifeti. Hepsi şu ufacık yayın “tık” atıvermesi ile oluyor. An, an’ı kovalıyor, an’lar sonsuzlukta ilerliyor…”

Böyle diyordu büyük usta Haldun Taner, Onikiye bir var adlı öyküsünde…

Yeni bir yıla girerken hayatın ve geçen bir yılın akılda kalan öykülerinin, an’lar olduğunu ne de güzel anlatmış usta… 1952 yılını 1953’e bağlayan gece yarısında bir “tık” sesiyle atıveren zamanın nasıl da insanın duygu durumunda bir anda hislerini, geçen bir yılı belki hayatını gözünün önünden iyi geçti ya da kötü geçti başlığının altına sıkıştırma çabasıyla “tık” diye değiştiriverdiğini, ne de güzel anlatmış.

Şimdileri bizim dilimize yerleşmiş ve hayat kurtarıcı bir ölçü, uzaklık, ağırlık birimi haline gelen “bi’ tık” ifadesini sıklıkla kullanıyor olmamız da ne garip.

Güzel ülkemizde nüfus kağıdına 1 Ocak da doğmamış olmamasına rağmen 1 Ocak yazılan ne çok insan var. 1 Ocak’ta ve tabii ki 31 Aralık’ta doğan herkesin doğum günü kutlu olsun. Bu gece hayata gözlerini yeni açacak bebeklerin ve doğal olarak insanlığın dünyası barışla, huzurla, sevgiyle dolsun. Sağlıkla, analı, babalı büyüsün tüm çocuklar.

Usta tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’ndan öğrendiğim bir hesap vardı. Ortalama insan ömrünün 75-80 yaş olduğunu varsayarak, yaklaşık o uzunlukta bir kurdele ipi eline alırdı usta ve yeni yaşa girerken kaçıncı yaşa girdiyseniz o kadar santimetrelik bölümü makas ile keserdi. Elde kalan bölümse sizin geride kalan santiminiz yani kalan ortalama ömrünüz olurdu. Sonra da eklerdi. Çok kısa bir vaktiniz kaldığını göreceksiniz. İki gününüzü aynı yaşamayın. İki günü aynı olanın bir günü kayıptır.

Basit ama çok etkili bir örnektir. Hayat, kısa anların toplamıdır.

Benim de bir dileğim var, bu yeni yılda; başta Filistin olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir çocuk, hiçbir insan hayatta kalma, vatansız kalma korkusu yaşamasın. Zulüm, soykırım ve savaşlar bitsin.

Şu dünyada çok kısa bir vakit duruyoruz, insanlık onuruna yakışır şekilde, birkaç güzel anı biriktirip çekip gideceğiz. Kimse çok kalmayacak, bu gök kubbede birkaç güzel anı ve hoş seda bırakabilirsek ne mutlu. Empati kurduğumuz, sağduyulu olduğumuz, dünyanın çok uzak bir yerinde ya da yanı başımızda fark etmez, herhangi bir haksızlığa kayıtsız kalmadığımız, ses çıkarırsak başımıza bir şey gelir mi korkusunu yaşamadığımız bir yıl olsun. Bir türkü de şöyle diyordu ozan; “Zalimin zulmüne feryat edenler, gün gelir de zalim olursa şaşma.”

Olmasın, ne zulüm, ne yoksulluk, ne yoksunluk artık dünyamızda. El kapıları kapansın. Bir daha açılmasın. Ne ikinci gurbete, ne üçüncü gurbete gitmek zorunda kalmasın kimse.

Bilimin aydınlığının, eşitliğin, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir yeryüzü olsun altımızdaki, sadece maviliğinde kaybolalım göğümüzdekinin…

Yeni yılınız kutlu olsun.

Saat on ikiyi geçmeden, hayatınızdaki bütün kırgınlıklara son vermeniz dileğiyle. Dünya bu güzel anlarla güzel. Yoksa 23:59’un nesi eksik, 00:00’ın nesi fazla…

Bu yeni yılda mutluluk, bir kar küresinin üzerinden yağan kar taneleri gibi başınızdan dolsun ve taşsın, o kar küresi hiç ama durmasın, dilinizde bal gibi tatlı bir türkü, yanınızda sevdikleriniz...

Başka ne isteriz?