Sahi sorun kimde? Öğretmende mi? Yoksa velide mi?
Sorun kimde biliyor musunuz? Branşını benimseyememiş, yalnızca iş için yapan öğretmende! Para karşılığında öğretmenin bilgisini satın alacağını düşünen velide!
Türkiye gibi ülkelerde meslek yaşamı sürdürmek ve hayatta kalmak için yapılır. Kimsenin derdi kendini tanımlayabileceği bir alan yaratmak değildir. Hal böyle olunca herkes kendi ekmeğini nereden ve nasıl çıkaracağına bakar. Böyle olunca da kimse gelecek neslin ne olacağını, nasıl daha iyi hayatta kalacağını düşünmez. Haliyle arkadan gelen nesil de kendisini büyüten nesli taklit ederek bir yaşam sürdürmeye çalışır. Böylece mutsuz, ne istediğini bilmeyen, nerden gelip nereye gideceğinden bir haber sözde bireyler yetişir. Ve bu böyle bir kısır döngü içerisinde devam edip gider.
Var olan ömrümüz sadece bir 24 saate sığdırılmışken- geleceği bırakın, yarının dahi garantisi yokken- neden bu 24 saatlik yaşantımızı kendi varlığımızı tanımlayarak, onun üzerinden yaşamımızı sürdürmüyoruz ya da sürdüremiyoruz?
Şimdi soracaksınız: Kim bize bunu öğretecek? Cevabı basit aslında: Öğretmenler! Ama gelin görün ki, kendisi mutsuz; varlığını bir başkasının varlığı üzerinden sürdüren, derdi sabah 9’da gelip akşam 5’te çıkmak olan, verilen müfredatı ezbere veren-bakın ‘öğreten’ demiyorum- kişi mi yapacak bu işi? Hadi oradan güldürmeyin beni!
Peki ama kimdir bu öğretmenler? Bunlar kim, biliyor musunuz? Okumayı evden kaçmak olarak gören; karnını doyurmak için güvenli bir yere sığınmaya çalışan, mutluluğu kitaplarda ya da kendinde değil de başka bir varlık da arayarak bireyselleşmeye çalışanlardır aslında.
Velisinden farksız olan bu öğretmenlerin, belki de velisinden tek farkının, üniversite bitirip müfredata hakim olmasıdır. Oysaki bugün üniversite mezunu olmayan veli de yok!
Yanlış anlaşılmasın, öğretmeni küçük düşürmek değil niyetim. Hele ki bir öğretmen olarak bu satırları yazmak elbette hiç kolay değil... Birçok öğretmen arkadaşlarım ve velilerim beni topa tutacaktır. Ancak bilin ki içinde bulunduğumuz mutsuzluktan, eleştirdiğimiz sistemden söylenerek değil, baş kaldırıp çaba sarf ederek çıkabiliriz.
Bir şeylerin artık farkına varmalı, önce kendine sonra öğrencisine faydası dokunan öğretmenler yetiştirmeliyiz. Unutmayın ki tanımlanmamış her şey yok olmaya mahkumdur!
Son satırımı Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle bitirmek istiyorum: “Öğretmenler! Yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır!”