İsviçre’deki Zürih Üniversitesinde çalışan psikologlar, insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları ikilemleri ve belirsizliklerin yarattığı stresi daha iyi anlamak amacıyla alışılmış yöntemlerin dışında bir araştırmaya imza attı. Psikolog Renato Frey öncülüğündeki ekip, 4.380 gönüllüye hazır seçenekler sunmak yerine, tamamen boş bırakılmış cevap alanlarıyla kendi tanımladıkları riskli seçimleri belirtmelerini istedi. Psychological Science dergisinde yayımlanan çalışmada, 2025 yılında insanları en çok zorlayan kararların şaşırtıcı derecede benzerlik gösterdiği ortaya kondu.
Frey’in açıklamasına göre, katılımcılardan yalnızca tek bir riskli seçim söylemeleri istenmesine rağmen, farklı hayat alanlarından gelen yanıtlar şaşırtıcı biçimde tutarlıydı. En çok verilen cevaplarda ilişkiler, meslek tercihleri ve araba kullanmak öne çıktı. Bazı katılımcıların “tehlikeli” kelimesini daha çok kumar ve rastlantısal durumlarla ilişkilendirdiği, diğerlerinin ise uzun vadeli sonuçları etkileyen kritik kararları düşündüğü görüldü. Bu çerçevede, kimi katılımcıların sosyal çevrelerinden duydukları riskli hikâyeleri paylaştığı, kimilerinin ise hayatlarında verdikleri kişisel kararları aktardığı belirtildi.
Araştırmada dikkat çeken detaylardan biri, bazı katılımcıların ilişkilere dair riskleri vurgulaması oldu. Yanıtlar arasında, farkında bile olmadan hayatından çıkardığı yanlış bir kişi nedeniyle pişmanlık duymak ya da yine farkında olmadan yanlış kişiyi hayatına almanın uzun vadeli olumsuz etkiler yaratması gibi duygusal seçimler de yer aldı. Bu tür kararlar, araştırmacılar tarafından kişisel geçmiş ve bağlanma biçimleriyle ilişkili doğal risk algısının bir parçası olarak değerlendirildi.
Demografik değişkenlerin etkisi de belirgin oldu. Genç katılımcıların çoğu “işten ayrılmayı” büyük bir risk olarak tanımlarken, yaşça daha büyük olanlar için “yeni bir işe başlamanın” yarattığı belirsizlik daha stresli bulundu. Frey, bu sonuçların toplumun farklı kesimlerinin hangi risk türlerine maruz kaldığını anlamada önemli ipuçları sunduğunu ifade etti.
Araştırmacılar, elde edilen geniş veri tabanının politika yapıcılara yol gösterici olabileceğini, farklı yaş ve sosyal grupların hangi alanlarda daha fazla desteğe ihtiyaç duyduğunun bu sayede anlaşılabileceğini belirtiyor. Aynı şekilde klinik psikologların da bu yeni verileri kullanarak danışanları arasındaki daha geniş temaları tanımlayabileceği düşünülüyor.
Frey çalışmayı şöyle özetliyor:
“Bu araştırma, insanların ne yaşadığını anlamanın en iyi yollarından birinin, onların kendi deneyimlerini serbestçe anlatmalarına izin vermek olduğunu gösteriyor. Keşfe dayalı, veri odaklı bu yaklaşım gelecekte yapılacak araştırmalar için önemli bir rehber niteliğinde.”





