Bir Geziden Çok Daha Ötesi…
“Hiçbir şey, zekâyı seyahat etmek kadar geliştirmez.” Görüş açımızı derinleştirmemizde ve zihinsel gelişimimizde, seyahatin ne denli önemli bir rol oynadığını bu sözleriyle Emile Zola bizlere hatırlatır.
Geleceğe hazırlanmak; sadece sınıf ortamında, sıralara oturarak ve bir tahta karşısında öğretmeninizi dinleyerek gerçekleşmez; dışarıda, doğada ve hayatın tam olarak içinde keşfederek, öğrendiklerimizi deneyimleyerek gerçekleşir. Gerçek öğrenme, yalnızca akılda kalanla değil, ruhumuza işleyen ve bizi dönüştüren bilgilerle mümkündür. Öğrenme güdüsü öyle sonsuz bir yolculuktur ki… Siz yeter ki öğrenmek isteyin. Bu istek size uçsuz bucaksız derinliklerde kaybolmayacağınız eşsiz deneyimler sunar.
Düşüncelerimizin hayatla buluşması için öğrenme ortamımızı lise öğrencilerimizle birlikte okul ve ülke sınırlarımızın dışına taşıdık. Fransa’nın Paris şehrinden başlayan, CERN- Fizik ve Bilim yolculuğumuz, Fransa ve İsviçre’yi kapsayan Paris, Cenevre, Annecy, Zürih, Bern gezileriyle taçlanırken, öğrencilerimiz de bilim, sanat ve kültürel açıdan harika deneyimler ve unutulmaz anılar biriktirme fırsatını yakaladılar.
Sanatın zarafetini ve tarihin asaletini buluşturan şehir, Paris…
Kitaplardan, filmlerden, ya da sanat eserlerinden tanıdığımız Paris’i bir de kendi gözlerimizle görmek, dokunmak, havasını içinize çekmek bambaşka bir deneyim oldu bizler için. Champs-Élysées (Şanzelize) Caddesi’nin ince ince yağan yağmurun ıslattığı kaldırımlarında yürüyüp, Ladurée’den aldığınız makaronun tadını çıkarırken, Paris’in canlı atmosferine kendinizi kaptırıyorsunuz.
Eiffel(Eyfel) Kulesi’nden Paris’in büyüleyici manzarasını seyrederken, öğrencilerimiz Notre Dame Katedrali’nin gotik mimarisiyle karşılaşıyor ve bu eşsiz yapının detaylarında tarihin izlerini keşfediyorlardı. Seine Nehri’nin yanından yürürken tarihin ve modern hayatın uyum içinde birleştiğini görmek, genç zihinlerde derin bir iz bırakıyordu. Concorde Meydanı ve Zafer Takı’nın önünden geçerken, daha önce sadece filmlerde gördükleri bu anıtların, rehberimizin anlattığı tarihi öykülerle çok daha anlamlı hale geldiğini hissediyorlardı.
Louvre Müzesi’nde, Mona Lisa’nın gizemli gülümsemesine şahsen tanıklık ederken ya da Napolyon’un yemek salonunda sergilenen tarihle iç içe geçen eserleri incelerken farkında olmadan sanatın ve tarihin derinliklerine yolculuk yapıyorlardı. Disneyland’da ise her yaşa hitap eden tasarımların ve yaratıcılığın sınırlarının nasıl zorlandığı görerek eğleniyorlardı. Bu deneyimler, ders kitaplarından ya da izledikleri filmlerden çok daha fazlasını sunmuştu öğrencilerimize. Hafızalarına kazınan bu özel anılar, yıllar geçse de unutulmayacak bilgilerle doluydu.
Bilimsel keşiflerin ve küresel barışın umudunu buluşturan şehir, Cenevre…
Paris’ten İsviçre’ye uzanan yolculuğumuzda öğrencilerimizle birlikte Cenevre’ye vardık. Dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarı olan CERN’i ziyaret ederek bilimin sınırlarına tanıklık ettik. Öğrencilerimiz deneylerin bir kısmına bizzat katılarak öğrendiklerini kalıcı hale getirdiler.
Birleşmiş Milletlerin önünde kırık bacaklı dev sandalye ise ziyaretçilerini güçlü bir mesajla karşılaşıyordu: Kara mayınlarına ve parça tesirli bombalara karşı insanlığı koruma çağrısıydı bu. Rehberimizin anlattığı bu anlamlı hikâye, öğrencilerimizde derin bir farkındalık oluşturdu. İsviçre’nin ünlü çikolatalarının tadına bakarken, damaklarında tat, gözlerinde ise modern bir şehrin etkileyici görüntüsü kaldı.
Alpler’in Venedik’i Annecy…
İsviçre ile Fransa sınırında yer alan doğa harikası olan bu kasaba, dar sokakları göl kıyısındaki masalsı manzarasıyla öğrencilerimizin zihninde yer etti. Kreplerini yiyip kahvelerini yudumlarken, bu büyülü atmosferin tadını doyasıya çıkardılar. Annecy, pek çok öğrencimiz için tekrar gelmek istedikleri bir plana ve gelecekleri için bir hayale dönüştü.
Zürih’te ise Technoroma Bilim Merkezi’nde öğrencilerimiz bilimi interaktif deneyimlerle keşfetme fırsatı buldular. Dikkat çekici olan ise binlerce kilometre yol kat ederek bu deneyimi yaşamak için gelen öğrencilerimizin yanında, pazar günü olmasına rağmen bölge halkının çocuklarını bilim merkezine getirmesiydi. Bu durum, Avrupa toplumunun bilime ne kadar önem verdiğini ve bilimle iç içe nasıl bir nesil yetiştirdiklerini gösteriyordu. Keşke biz de millet olarak Ulu Önder Atatürk’ün “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” sözünde belirttiği gibi, bilime ve sanata yeterince önem verebilseydik. O zaman bugün, dünyada bilim, sanat, kültür adına geziler düzenlenen ülkeler arasında ilk sıralarda yer alırdık.
Orta Avrupa’da geçen yolculuğumuz, zihnimizi ve kalbimizi, bilgi ve unutulmaz anılarla doldurarak sona erdi.
Okul yönetimi tarafından planlanan ve ebeveynleri tarafından sunulan gezi imkânı, gençlere düşündüklerinden çok daha fazla öğrenme ve deneyim kazandırdı. Aileler, çocuklarına bireysel sorumluluklarını üstlenmeleri için olanak tanıyıp, kendi ayakları üzerinde durabilecekleri fırsatlar sunduklarında, onların öz güven kazanmalarına, ekonomik imkânlarını kontrollü kullanmalarına ve dünyaya daha geniş bir perspektiften bakmalarına yardımcı oldular. Ailesinden bağımsız, öğretmen ve arkadaşlarının bulunduğu bir ortamda, bireysel sorumluluklarını üstlenerek katılım sağlayan öğrenciler, gezi ile sadece bilgiyi değil hayatı da tecrübe ettiler.
Gezi boyunca; programa uygun hareket edebilmek için uyanma saati, kahvaltıya gelme süresi, buluşma noktalarında belirtilen sürede bulunma gibi zaman yönetimini ilgilendiren konularda ne kadar yeterli olduklarını gördüler. Okul ortamının dışında arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle uzun süre vakit geçirerek birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı buldular. Anne babaları olmaksızın, bağımsızlığı ve davranışlarının sorumluluğunu almayı, zorluklar karşısında nasıl tepki vermeleri gerektiğini deneyimlediler. Örneğin, bir öğrencimiz gezinin ortasında ayağını burktu ve gezinin geri kalan kısmını terlikle ve hafif aksayarak tamamlamak zorunda kaldı. Ancak bu durumun gezisine gölge düşürmesine asla müsaade etmedi; hem sorumluluk bilinciyle hem de yüksek motivasyonla etkinliklere katılmaya devam etti. Bu hareketi ile arkadaşlarına, azim ve kararlılık konusunda gerektiğinde ne kadar güçlü olunması hakkında iyi bir örnek teşkil etti.
Bilimi, tarihi, kültürü ve sanatı, kitapların dışında sokaklarda ve meydanlarda deneyimledi öğrencilerimiz. Farklı kültürlerle tanışarak empati kurdular, dünyaya farklı açılardan bakmayı öğrendiler. Kendi sınırlarını keşfederek, yeni bir şehirde yol bulmanın ve anadillerinin dışında bir dilde iletişim kurmanın zorluklarını aşarak özgüven kazandılar. Çıktıkları yolculukta yalnızca akademik kazanımlar elde etmediler, aynı zamanda kişisel ve sosyal gelişimlerinin de farkına vardılar. Güçlü ve zayıf yönlerini gördüler. Yurt dışında yaşayıp yaşayamayacaklarını anladılar.
Bu yolculuk, yalnızca bir eğitim deneyimi değil, aynı zamanda gençlerimizin hayatı, dünyayı ve kendilerini keşfetmeleri için eşsiz bir fırsat oldu.