Sessizliğin siyaseti: DEM Parti neden susuyor?

Abone Ol

Türkiye’de iktidar yeni bir anayasa süreci başlatmış durumda. 1982 Anayasası'nın "demokratikleşeceği" vaadiyle ortaya çıkan bu süreç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kariyerinde yeni bir manevra alanı açma girişimi olarak görülüyor. Bu kadar açık bir siyasi hesap ortadayken, DEM Parti’nin sergilediği tutumun adı ancak bir kelimeyle açıklanabilir: Sessizlik.

Sürekli halk iradesinden, katılımcı siyasetten, yerel demokrasi vurgusundan söz eden bir parti, böyle kritik bir konuda kendi tabanını nasıl bu kadar dışarda bırakabilir? Milyonlarca insan “yeni anayasa” başlığı altında nelerin pazarlık konusu olduğunu merak ediyor, ancak DEM Parti'den yaprak kımıldamıyor.

Şayet bir masa kurulmuşsa, halk bu masada neyin tartışıldığını bilmek zorundadır. Yoksa bu, temsil ettiklerini iddia ettikleri halkı değil, sadece kendi politik elitlerini korumaya çalıştıkları bir düzene hizmet eder.

Ekrem İmamoğlu, 19 Mart 2025’te, muhalefetin 2028 Cumhurbaşkanlığı adayı ilan edilmesinden yalnızca saatler sonra hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Yetmedi afişlerinin asılması sesinin duyurulması yasaklandı. Bu sadece bir kişiye değil, milyonlarca seçmene karşı yapılmış açık bir darbedir. Türkiye'nin en büyük kentinin seçilmiş belediye başkanına yöneltilen bu siyasi operasyon karşısında, toplumun her kesiminden tepkiler yükseldi. Ama bir yerden ses gelmedi.

DEM PARTİ NEREDE?

DEM Parti’nin bu kritik olayda sergilediği kayıtsızlık, yalnızca taktiksel bir hata değil, siyasi ilkesizliktir. Çünkü bu sadece bir "CHP meselesi" değildir; bu, yargının siyasete sopa olarak kullanıldığı, halk iradesinin ayaklar altına alındığı bir demokrasi sınavıdır. Eğer DEM Parti, hukukun yalnızca kendi siyasi kadroları için işlemesini talep ediyorsa, bu adalet değil, çıkarcılıktır. Eğer bir belediyeye kayyum atandığında ayağa kalkıp, başka bir muhalif figür hapse atıldığında susuyorsa, bu siyasi tutarsızlıktır.

İmamoğlu, 1 milyona yakın DEM Partili seçmenin oyunu almış DEM Parti tabanında sempatiyle bakılan bir isim olmasına rağmen DEM Parti yönetiminin bu sessizliği sadece bir kişiye değil milyonlarca DEM Partili seçmene de haksızlıktır.
Hukuksuzluk karşısında seçici davranmak, zulmün ortağı olmaktır. İmamoğlu’na yapılan adaletsizlik karşısında sessiz kalmak, sadece CHP’ye değil, Türkiye’de demokratik bir gelecek umuduna da ihanettir. DEM Parti bu tavrıyla bir kez daha gösterdi ki, gerçek dayanışma değil, hesapçı sessizlik peşindedir. DEM Parti şunu unutmamalıdır: Zulme uğradığında ses çıkarılmasını bekleyen bir siyasi hareket, başkası zulüm gördüğünde susuyorsa, yarın onun feryadı da kimse tarafından duyulmaz.