2011 Yılının Nisan ayında savaştan kaçan 252 kişilik Suriyeli grup Cilvegözü sınır kapısından Türkiye’ye geçiş yaptı.
Daha sonra milyonlarcası gelmeye devam etti.
Günümüzde ise Türkiye, dünyanın en büyük Suriyeli mülteci nüfusuna sahip ülkesi konumunda.
2023 yılı itibariyle Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısının 3,6 milyon civarında olduğu biliniyor.
Öte yandan Türkiye’de 800 bini aşkın çocuk dünyaya geldi.
Türk sağlık sistemine olan yükünün aşikar olduğunu ve Suriyeli çocukların eğitimine yönelik ek yatırımların yapılması gerektiğini söylememe gerek bile yok.
Evet, kabul. Ülkemizde, Suriyeli mültecilere yönelik 40 milyar doların üzerinde harcama yapıldı.
Fakat zaman zaman “Devlet kendi vatandaşına yapmadığı yardımı mültecilere yapıyor”, “Suriyeliler istediği üniversiteye sınava girmeden yerleşiyor”, “Sığınmacılar yüzünden ülkemizdeki asayiş olayları arttı” gibi gerçek dışı söylentiler de kol gezdi güzel vatanımda.
Yıllardır da pek çok siyasi figür tarafından seçim vaadi olarak kullanılıyor mülteciler.
Kendi vatandaşlarımızın içinde ülkemizdeki ekonomik sıkıntılardan dolayı Suriyelilere karşı çok büyük bir kaygı olduğunu biliyoruz.
Hatta bazen boyu ırkçılığa varan söylemlerden hiç çekinmiyoruz.
Tıpkı bir zamanlar Almanya’ya aileleri ile birlikte çalışmak için giden Türklere yapıldığı gibi.
Bu durum farklı gibi görünse de sonuç maalesef aynı.
O zamanlar iki devlet arasında yapılan bir anlaşma gereği, davet üzerine Türkler oraya gitmişti.
Şimdi de savaştan kaçan insanlar Türkiye’ye geldi.
O zamanlar işçi olarak Almanya’ya giden Türkler devlet kasasını dolduruyor olmalarına rağmen ırkçı bir muameleyle karşılaşmıştı.
Şimdi bizler de aynı şeyi Suriyelilere yapıyoruz.
Sonuç olarak; Tüm bunlara rağmen Almanya’dan hiç kimse var olan düzenini bozup Türkiye’ye dönmedi.
Muhtemelen şuan da ülkemizde yaşayan mültecilerin de birçoğu Suriye’ye dönmeyecek.
Bir kere bunu kabullenelim.
**
Her birimizin ırkçılığı, mülteci nefretini bir kenara bırakması gerekiyor.
Sorun değil, çözüm üretmeyi deneyelim.
Türkiye’nin çok sağlam bir göçmen politikası yok maalesef.
Öncelikle keskin çizgiler koymalı ve bu çizgilerin de arkasında durmalıyız.
Daha sonra Türkiye’nin, Suriyeli mültecilerin yasal statülerini netleştirmesi gerekiyor.
Geçici koruma statüsüyle yaşayan mültecilerin, daha uzun vadeli çözümler için Türk iş gücü piyasasına entegrasyonuna yönelik politikalar geliştirilmeli.
Devlet sığınmacılara ,dil öğrenme, meslek edinme ve entegrasyon programları gibi destek programları sunmalı.
**
Gelelim bizlere…
Mültecilere karşı bu kadar merhametsiz olmayın.
Üstelik Suriye’de çeşitli işkenceye maruz kalmış daha sonra Türkiye’ye sığınmış onca özbeöz Oğuz Türkmen’i varken.
Aylan bebeği düşünün…
Hiç kimse böyle bir hayat sınavıyla karşı karşıya kalmak istemezdi.
Kendinizi bir kere olsun onların yerine koyun ve ülkenizdeki iç karışıklıktan dolayı vatansız kaldığınızı düşünün.
Şam düştüğünde kutlamalar yapılırken, özellikle bizim kentimizden çıkan kötü tutum ve davranışlar bizlere yakışmıyor…
İzinsiz ve yasal olmayan eğlenceye karşı devletimizin kolluk kuvvetleri zaten gereken tavrı koyar.
Şimdi “10 gün içinde döneceğim” diyen de var, “Türkiye’den gördüğümüz iyiliği başka hiçbir yerden görmedik, bizim yuvamız burası” diyen de.
Gidecek olanlara karşı daha sabırlı davranmalıyız ve onların Suriye’deki güvenli bölgelere yerleştirilmelerini beklemeliyiz.
Kalacak olan çoğunluk ise, yazının başında belirttiğim gibi zaten kalacak.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde kentimizde söylediği gibi, “Başımızın üstünde yerleri var.”
Hepimizin, önyargılardan ve ırkçılıktan uzak durarak, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsememiz gerektiğini unutmamalıyız.
Suriyelilere gösterdiğimiz tutum, ülkemizin insanlık onurunu ve geleceğini de şekillendirecek.
Suriyeli mültecilerin arasında, sadece kendi ülkelerindeki felaketten kaçan insanlar değil, aynı zamanda Türkiye'nin huzuruna ve refahına katkı sağlayabilecek potansiyeli taşıyan bireyler de var, bu unutulmamalı.
Onların yaşadığı zorlukları anlayarak ve empatiyle hareket ederek, hem onların hem de bizim toplumumuzun daha güçlü bir hale gelmesi mümkün olacaktır.
Türkiye, Orta Doğu'nun en stratejik ve güçlü ülkelerinden biri olarak, bu sorumluluğu taşımaya devam edecek.