Toprağı Eşelemek Gibi: Mücadele Etmek

Abone Ol

Bazı insanlar savaş meydanlarında kahraman olur.

Bazıları bir okul sırasının arkasında.

Kimisi yalnızca sabah uyanıp yeniden denemeyi seçtiği için.

Mücadele dediğimiz şey, çoğu zaman büyük sözlerle değil, küçük ısrarlarla başlar.

Bir adım daha atmak.

Bir taşı yerinden oynatmak.

Toprağı eşeleyip bir ağaç dikmek gibi.

Bazen sadece bir düşünceyi temiz tutmak gibi.

Hayatın içinde hepimiz düşüyoruz.

Tarih de öyle.

Mesela Mandela, 27 yıl boyunca demir parmaklıkların ardındaydı.

Çıktığında kin değil, uzlaşı taşıyordu elinde.

O bir ağacı içeride dikmişti aslında; sabırla, inatla, her gün biraz daha derine.

Ya da Anadolu’nun toprağında, Kurtuluş Savaşı’ndan önce düşman ayak sesleriyle yankılanan köy yollarını düşün.

İmkânsız görünenin inatla mümkün kılındığı günleri.

Cepheye mermi taşıyan kadınları.

Onlar yalnızca yürümüyorlardı; bir hakikatin köklerini toprağa gömüyorlardı.

Bazen mücadele, konuşmamakta saklıdır.

Kirletmemekte.

Çünkü kirletmezsen, temizlemek zorunda kalmazsın.

Bir toprak ne kadar bakir kalırsa, içine ektiğin şey de o kadar saf büyür.

Bugün de öyle.

Belki bizler savaşlar kazanmıyoruz.

Ama her sabah, pes etmemeyi seçiyoruz.

Doğrunun, hakkın, vicdanın peşinden yürümeyi.

Bazen sessiz, bazen yüksek sesle.

Ama her zaman, eşelenmiş bir toprak gibi umutla.

Her kayıptan sonra kalkmak, her yalana rağmen doğruda ısrar etmek…

Bunlar kolay şeyler değil.

Ama tarih hiçbir zaman kolay olanları yazmaz.

İnat edenleri yazar.

İnananları.

Temiz kalmaya çalışanları.

Ve biz de, her şeyin gürültüsüne rağmen, hâlâ o toprağı eşeleyenlerden olabiliyorsak,

belki de hâlâ bir şansımız vardır.

Yeniden dikmek için.

Yeniden büyümek için.

Yeniden insan kalmak için