Kuzey Kutbu’ndaki buzulların erimesiyle birlikte yeni bir ticaret yolu açılırken, bu bölgedeki jeostratejik denklemler de hızla şekilleniyor. Türkiye ise gemi üretim kapasitesiyle Arktik bölgesindeki bu yeni güç mücadelesine adım atıyor. Rusya'nın kuzey sahillerinden İskandinav ülkelerine kadar uzanan yeni bir ticaret koridoru, Türkiye'nin üretmiş olduğu buz sınıfı gemilerle boy gösteriyor.
Türk tersanelerinin, Svalbard Adası ve Kuzey Deniz Yolu etrafındaki projelerle, Arktik Bölgesi’nde bölgesel bir aktör olma yolunda hızla ilerlediği belirtiliyor. 2030 yılı itibariyle, Arktik kaynaklı taşımacılıkta Türkiye menşeli gemilerin pazar payının yüzde 7’ye ulaşması hedefleniyor. Yalova ve Tuzla tersanelerinde üretilen buz sınıfı lojistik destek gemileri, Norveç, Kanada ve Rusya pazarları için özel olarak inşa edilirken, Arktik araştırma gemileri de bu süreçte önemli bir yer tutuyor.

Türk Tersaneleri Yükseliyor
Avrupa'daki tersaneler, artan enerji ve işçilik maliyetleri nedeniyle teslimat sürelerinde zorluk yaşarken, Türk tersaneleri esnek üretim, hızlı teslimat ve maliyet etkinliği ile Norveç ve Kanada gibi ülkelerin dikkatini çekiyor. 2030’dan sonra Türk yapımı gemilerin, Arktik deniz yolu üzerindeki ticaretin baş aktörlerinden biri olması bekleniyor.
Svalbard ve Arktik Projeleri
Türkiye, Arktik bölgesinde sadece gemi üretimiyle değil, aynı zamanda LNG, petrol ve nadir maden projelerinde de ortaklık fırsatlarını araştırıyor. 1920'de imzalanan Svalbard Antlaşması ile, Svalbard Adası üzerinde 40’tan fazla ülkeye ticaret ve araştırma serbestliği tanınmıştı. Türkiye de 1925 yılında bu antlaşmaya taraf olarak adada stratejik bir yer edinmişti. Svalbard, Türkiye için sadece bir ticaret ve araştırma alanı değil, aynı zamanda büyük bir jeopolitik sıçrama tahtası olarak değerlendiriliyor.
Rekabetin Artan Boyutu
Ancak, Arktik bölgesinde madencilik, deniz araştırmaları ve lojistik üsler kurma yarışında ABD, Çin, Rusya ve Avrupa ülkeleri aktif bir rekabet içindeler. Çin, Arktik’i stratejik hedeflerinden biri olarak belirlerken, Rusya Arktik filosuna 5 yeni nükleer buzkıran ekledi. ABD ve Kanada ise bölgedeki hakimiyet mücadelesini sürdürüyor. Arktik bölgesinin deniz gıda kaynaklarının en yüksek olduğu bölge olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, bu rekabetin gelecekte daha da şiddetleneceği öngörülüyor.

Türkiye'nin Güç Stratejisi
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni, Türk yapımı gemilerin Arktik rotalarında daha fazla yer almasının ve Türkiye’nin bu bölgedeki projelere ortaklık yapmasının, yakın gelecekte Türkiye’nin küresel güç yansıması olacağına dikkat çekiyor. Svalbard gibi stratejik bölgelerde Türkiye'nin kritik bir oyuncu olabileceğini vurgulayan Köni, "Çin, Rotterdam Limanı'na bu yeni hattan her yıl 3 milyon ton mal yığıyor. Yeni güzergah sayesinde Çin'den Avrupa'ya mal taşımak 1200 kilometre kısalmış oldu" diyerek, bu yeni rotaların ekonomik etkilerine dikkat çekti.

Gerilim ve Gelecek
Arktik bölgesi, deniz yollarının yanı sıra, petrol ve doğalgaz gibi önemli enerji kaynaklarının bulunduğu bir alan olarak da büyük stratejik öneme sahip. ABD ve Kanada’nın bu bölgedeki hakimiyet mücadelesi, Arktik’teki yeni ekonomik düzenin şekillenmesinde belirleyici olacak. Türkiye'nin denizcilik endüstrisi ve teknoloji ihracatıyla Arktik sahnesine adım atması, bu güç mücadelesine dahil olma yönündeki yumuşak güç stratejisinin önemli bir hamlesi olarak değerlendiriliyor.




