Enflasyonla Mücadelede İktidarın “Son Kozu”: 22.000 TL Asgari Ücret
Türkiye’nin ekonomik ve siyasi atmosferi, son yıllarda birbiriyle kesişen krizler ve çözüm yollarıyla şekilleniyor. Bu bağlamda, 2024 yılı için asgari ücretin 22.000 TL olarak belirlenmesi, ekonomik olduğu kadar siyasi bir meydan okuma niteliği taşıyor. İktidar, bu kararıyla hem enflasyonun kontrol altına alınması için yeni bir strateji deniyor hem de muhalefet ve ekonomik aktörlere karşı bir psikolojik harp yürütüyor.
***********
Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi uzun süredir devam ediyor. Ancak bu mücadelenin başlangıç noktası, asgari ücretin bir anda 1.000 TL’den 1.400 TL’ye çıktığı yıllara dayanıyor. O dönem, enflasyonun halk nezdindeki etkisi daha görünür hale gelmiş, artan ücretler fiyatlara yansımıştı. Şimdi ise hükümet, asgari ücreti 22.000 TL yaparak, enflasyonu hem ekonomik hem de psikolojik araçlarla dizginlemeye çalışıyor.
***********
İktidarın bu kararının ekonomik açıdan doğru ama siyasi açıdan riskli olduğu açık. Enflasyonu kontrol altına almak için tüketim baskısının azaltılması, dolayısıyla ücretlerin artırılarak piyasanın doygun hale getirilmesi, klasik bir ekonomik stratejidir. Ancak bu durum, siyasi olarak iktidarı zayıflatma riskini de beraberinde getiriyor. Çünkü artan ücretler, kısa vadede enflasyonu daha da körükleyebilir ve halkın alım gücü üzerindeki baskıyı artırabilir.
***********
Asgari ücretteki bu artış, döviz kuru sabit tutulabildiği takdirde piyasa üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Enflasyon kontrol altına alındığında ve döviz kurları istikrara kavuştuğunda, faiz oranlarının da düşme eğilimine girmesi beklenebilir. Ancak bu süreçte, piyasanın ekonomik dalgalanmalara karşı dirençli hale getirilmesi gerekiyor.
***********
Dün akşamdan itibaren gözlemlenen bir diğer etkileyici unsur, piyasa aktörleri üzerindeki psikolojik baskıdır. İşverenlere ve esnafa zam yapmama çağrısı, sadece ekonomik bir önlem değil, aynı zamanda toplumun bu mücadelede ortak hareket etmesi için bir davettir. Çünkü enflasyon yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve psikolojik bir sorundur.
İktidar, belki de iktidarı kaybetme pahasına, enflasyonla mücadelesini daha sert bir şekilde yürütmeye karar verdi. Bu, siyasi arenada riskli bir adım olsa da uzun vadede ekonominin toparlanması için bir fırsat sunuyor. Döviz kurlarının sabit kalması, faizlerin düşmesi ve piyasanın istikrara kavuşması, bu stratejinin başarılı olup olmayacağını belirleyecek.
Türkiye, ekonomik ve siyasi meydan okumaların kesişiminde yeni bir döneme giriyor. Bu dönemin kazananı, sadece doğru ekonomik politikaları uygulayanlar değil, aynı zamanda toplumu bu mücadeleye ortak edebilenler olacak.