YOK ÖYLE YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ…!

Abone Ol

Karamürsel’de yıllar önce, sabahın çok erken bir saatinde yaşlı bir amca dükkânın önünde bekliyordu.

Börek daha fırından yeni çıkmıştı.

Usta şaşırıp sordu:

“Amca, bu saatte niye geldin?”

Yaşlı adam gözlüğünü düzeltti, hafifçe gülümsedi:

“Evladım,” dedi, “Ben böreği yemeye değil, bu kokuyu duymaya geliyorum. Bu koku gençliğimi, komşularımı, kaybolan mahallemi hatırlatıyor.”

İşte şehir dediğimiz şey de bazen böyle başlar.

Bir koku…

Bir ses…

Bir dükkân önü sohbeti…

Şehir, sadece betonla değil; hatırlananlarla kurulur.

Kültür dediğimiz şey bazen bir tadın etrafında büyür.

Bir börek…

Bir yoğurt…

Bir simit…

Ama asıl büyüyen, o tadın etrafında şekillenen şehir hayatıdır.

Karamürsel’in Yağma Hasan Böreği, bu yüzden yalnızca bir lezzet değil;

Bir mahalle düzeninin,

Bir esnaf ahlakının,

Bir şehir karakterinin simgesidir.

Zamanla börek tepsiden çıktı, dile girdi.

“Yok öyle bedavaya Yağma Hasan’ın böreği!”

Emeksiz iş olmaz, doğru.

Ama mesele sadece emek değildir.

Bir tat, bir şehrin hafızasından koparıldığında;

Geriye sadece bir söz kalır, şehir gider.

Oysa güçlü şehirler, tatlarını sadece üretmez;

Onları korur, tanımlar ve yaşatır.

Kanlıca yoğurdu…

Bir ürün değil, Boğaz kültürüdür.

Maraş dondurması…

Sadece soğuk değil, ustalıkla yönetilen bir ritüeldir.

Üsküdar simidi…

Sabahın erken saatinde kurulan bir şehir ilişkisidir.

Ve Yağma Hasan Böreği…

Karamürsel’in ölçüsü, sözü ve duruşudur.

Bunlar rastlantı değildir.

Bunlar şehir kimliğidir.

İşte tam bu noktada belediyecilik devreye girer.

Belediyecilik yalnızca yol yapmak, çöp toplamak değildir.

Belediyecilik;

Şehrin hafızasını koruma görevidir.

Mahalle kültürünü yaşatma sorumluluğudur.

Esnafı, üreticiyi ve yerel değeri görünür kılma iradesidir.

Bugün hız çağındayız.

Şehirler aceleci, tatlar geçici.

Fotoğraflar paylaşılıyor, ama mekânlar siliniyor.

İnsanların özlediği börek değil;

O böreğin piştiği şehir iklimi.

Bu yüzden tekrar ve daha yüksek sesle söylemek gerekiyor:

Yok öyle Yağma Hasan’ın böreği…!

Plansız şehircilikle olmaz.

Kimliksiz belediyecilikle olmaz.

Hafızasız kentle hiç olmaz.

Tatları deyimlere hapsetmek yerine;

Onları şehir planlamasının, kültür politikalarının ve yerel yönetim vizyonunun parçası hâline getirmek gerekir.

Ve bugün güncel bir örnek önümüzde duruyor:

2026 yılında Hatay künefesi, dünyanın en iyi tatlısı seçildi.

Bu bir ödül haberi değil sadece.

Bu, bir şehrin ayağa kalkma iradesinin tescilidir.

Hatay künefesi;

Ateşin başında bekleyen ustadır,

Depremlerle sınanmış bir kentin direncidir,

Yerel yönetimin kültüre sahip çıkma sorumluluğunun simgesidir.

Demek ki doğru belediyecilik;

Lezzeti markaya,

Markayı kimliğe,

Kimliği de şehir onuruna dönüştürebiliyor.

Bugün Kanlıca yoğurduna “Ah nerede…” demek kolay.

Karamürsel böreğini sadece bir deyim olarak anmak da…

Ama zor olan şudur:

Şehrine sahip çıkmak.

Sokağına, mahallene, esnafına, ustana, geleneğine sahip çıkmayan bir şehir;

Böreğini de kaybeder,

Yoğurdunu da…

Kendisini de…

Gelin, şehirleri sadece imar planlarıyla değil;

Hafızalarıyla yönetelim.

Gelin, tatların arkasındaki emeği belediyeciliğin konusu yapalım.

Gelin, kaybolan şehir ruhunu yeniden kuralım.

Çünkü bazı tatlar sadece damakta değil;

Bir şehrin kimliğinde yaşar.