İklim ve doğanın birbiriyle bağlantılı doğası giderek daha belirgin hale geliyor. Bilim insanları iklim değişikliğinin ve biyoçeşitlilik kaybının birbirini beslediğini ve güçlendirdiğini öğreniyor. Örneğin, ormansızlaşma iklim değişikliğini körükleyen sera gazı emisyonlarını serbest bırakır, bu da orman yangınlarına ve ormanların yok olmasına yol açarak emisyonları daha da serbest bırakır ve daha fazla ısınmaya neden olur. Bu da aşırı sıcaklık, kuraklık, sel ve dünyanın dört bir yanındaki toplulukları tehlikeye atan diğer etkileri hızlandıran ve artıran bir kısır döngü yaratır.

Ancak, aralarındaki ayrılmaz bağlantıya rağmen, iklim ve doğa için politika oluşturma süreçleri birbirinden farklı, genellikle izole alanlarda işlemeye devam ediyor. Son yıllarda, üç küresel anlaşmayı ilerletmek için önemli uluslararası zirveler toplandı: Kunming-Montreal Biyoçeşitlilik Çerçevesi, Paris İklim Değişikliği Anlaşması ve BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi. Birbirini izleyen bu toplantılar, hem iklim değişikliğine hem de ekosistem bozulmasına çok ihtiyaç duyulan dikkati çekmiştir. Aynı zamanda bu ikili krizin etkili bir şekilde ele alınmasının önündeki önemli bir engeli de ortaya koymuştur: silo halinde düşünme.

2025'te İklim ve Doğayı Birlikte Ele Alalım

2025 yılı, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybını birbirine bağlı konular olarak ele alma fırsatları sunarak bu paradigmayı dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ancak bu geçiş, hırs ve finansal yatırımda önemli bir değişim gerektirecektir.

2024 yılı, iklim ve çevre konularında hızlı hareket edilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Rekor düzeyde yüksek sıcaklıklar gözlenmiş, Brezilya ve Kenya'da ölümcül sellere yol açmış, bu ülkelerde arazi yapısı bozulmuş ve toplumların şiddetli yağışlara karşı savunmasızlığı artmıştır. Hindistan, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde aşırı sıcaklar sıcak çarpması ve ölümlerle sonuçlanmıştır. Eş zamanlı olarak, Güney Amerika'yı orman yangınları sarmış, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler çevreyi büyük ölçüde bozmaya devam etmiştir.

World Resources Institute (WRI) tarafından yapılan bir analize göre, dünya her dakika 10 futbol sahası büyüklüğünde tropikal birincil ormanı kaybetmeye devam etmektedir. Bu kaybın önemli bir nedeni soya, sığır eti, palmiye yağı ve kullandığımız diğer günlük ihtiyaç maddelerinin üretimidir. Ağaç örtüsünün kaybı sadece karbon emisyonlarının salınmasına değil, aynı zamanda ormanların temiz su, gıda, ilaç ve geçim kaynakları da dahil olmak üzere sağladığı sayısız faydanın bozulmasına neden olmaktadır.

İnsan refahı, ekosistemlerin sağlığı ve istikrarlı bir iklim ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Sonuç olarak, politika yapıcılar 2025 yılında hem iklim hem de doğa konularında iddialı adımlar atmalıdır. Bunu yapabilmeleri için önlerinde çeşitli fırsatlar bulunmaktadır:

İklimle ilgili girişimlere ilişkin olarak ülkeler tarafından verilen bir sonraki taahhütler : Paris Anlaşması hükümleri uyarınca, ülkeler 2025’in başlarında “ulusal olarak belirlenmiş katkılar” (NDC'ler) olarak adlandırılan revize edilmiş iklim eylem planlarını sunmakla yükümlüdür. Bu katkılar, uluslararası iklim girişimleri için temel çerçeve işlevi görmektedir. Bununla birlikte, mevcut NDC'ler gerekli hırs düzeyi açısından önemli bir eksiklik göstermektedir.

Araştırmalar, giderek daha tehlikeli hale gelen sel, kuraklık ve diğer sonuçları önlemek için küresel emisyonların 2030 yılına kadar 2019 seviyelerine göre %43 oranında azaltılması gerektiğini göstermektedir. Bununla birlikte, mevcut NDC'lerin emisyonları yalnızca %8 oranında azaltması öngörülmektedir. Ayrıca, ülkelerin iklim planları, iklimin istikrara kavuşturulmasında doğanın oynadığı önemli ve hayati rolü bariz bir şekilde ihmal etmektedir. NDC'lerin sadece yarısından azı arazi kullanım değişikliği ve ormancılık için sayısallaştırılmış hedefler içermektedir.

Yakın zamanda güncellenen bir dizi iklim planı, emisyon açığını kapatma potansiyeline sahiptir, ancak bu tüm sektörlerde önemli eylemlerin gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilir. Bu durum, ormanların ve diğer ekosistemlerin korunması ve restorasyonuna yönelik hedeflerin oluşturulması gibi doğa temelli çözümlerin öneminin kabul edilmesini gerektirmektedir.

Küresel biyoçeşitlilik anlaşması üzerindeki müzakerelerin
sürdürülmesi : Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi'nin bir parçası olarak, ülkeler 2022 yılında 2030 yılına kadar dünyadaki kara ve deniz alanlarının %30'unu koruma altına almayı ve koruma için milyarlarca doları seferber etmeyi kabul etmiştir . Kasım 2024’te Kolombiya'nın Cali kentinde düzenlenen BM Biyoçeşitlilik Zirvesi'nde (COP16) “30x30” hedefine ulaşılması için planlar yapılması bekleniyordu, ancak müzakereler durdu. Liderler 25 -27 Şubat 2025 tarihleri arasında Roma'da görüşmelere devam edecekler. Bu toplantı “30x30” hedefinin gerçekleştirilmesini ilerletmek için çok önemli bir fırsat sunmaktadır.


Bu zirveden beklenen başlıca sonuçlar arasında “30x30” girişimini desteklemek üzere, doğal dünyanın korunması ve bozulmasına katkıda bulunan zararlı sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması için gereken yıllık 700 milyar dolarlık finansman açığını giderecek kapsamlı bir finansman stratejisinin oluşturulması yer almaktadır. Ayrıca, güçlü Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejileri ve Eylem Planlarının (NBSAP) formüle edilmesi zorunludur; ortak hedef, koruma altındaki kara ve deniz oranını sırasıyla mevcut %17 ve %8'den 2030 yılına kadar %30'a çıkarmaktır. Tüm ülkelerin kendi NBSAP 'lerini bir önceki yıla kadar sunmaları gerekmekteydi; ancak bu şart sadece 44 ülke tarafından yerine getirilmiştir.

Bu çabanın önemli bir yönü, NBSAP'lerin ve NDC'lerin entegrasyonu, karşılıklı olarak destekleyici olmalarının sağlanması ve 30x30 hedefinin gerçekleştirilmesine doğru birlikte ilerlenmesidir. Örneğin Kolombiya, birleşik bir doğa ve iklim planı sunma niyetini belirterek, iklim ve doğanın birbirine bağlı doğasını kabul eden entegre politikalara duyulan ihtiyacın altını çizmiştir.

Sistemi değiştiren nitelikte iç politikalar : NDC'lerin ve NBSAP'lerin etkinliği, bunları destekleyecek iddialı iç politikaların varlığına bağlıdır. Bu amaçla, ülkelerin doğayı ve iklimi en çok etkileyen sektörleri, yani gıda ve enerji sistemleri ile şehirleri dönüştüren politikalar uygulaması zorunludur.

Danimarka'nın 2024 Yeşil Üçlü Anlaşması, bu tür bir sistem değişikliğinin göze çarpan bir örneğini teşkil etmektedir. Anlaşma, hayvancılıktan kaynaklanan emisyonlara vergi uygulanması, turbalık alanların restorasyonu, ağaç dikimi ve çiftçilere azot kirliliğini azaltmaları için mali teşvikler sağlanması gibi çok yönlü bir yaklaşım içermektedir.

Bu politika, Danimarka'nın gıda sistemini yeniden şekillendirmeye yönelik dönüştürücü bir yaklaşımı örneklemekte ve tarımsal üretimi desteklerken aynı zamanda emisyonları azaltmayı ve biyoçeşitliliği artırmayı amaçlamaktadır. 2025 yılında daha fazla ülkenin aynı yolu izlemesi ve benzer şekilde iddialı ulusal politikalar üretmesi beklenmektedir.

Brezilya'nın Belém kentindeki COP30: Kasım 2025'te yapılması planlanan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi (COP30), iklim değişikliği ve çevre konularının yakınlaşmasını gözlemlemek için eşsiz bir fırsat sunuyor. Amazon yağmur ormanlarının sınırları içinde düzenlenen bu açılış zirvesi, çevrenin korunması ve iklim eylemi arasındaki kritik ilişkinin altını çizmektedir. Milyarlarca ton sera gazı depolayan Amazon yağmur ormanları, devam eden ormansızlaşma ve bozulma nedeniyle net bir karbon kaynağı olma yolundadır.

Stratejik mekan seçiminin, doğa temelli iklim çözümlerinin müzakereciler tarafından benimsenmesini hızlandırması ve bunları COP gündeminin merkezi bir ilkesi olarak konumlandırması bekleniyor. Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva, ülkenin COP30'u BM'nin biyoçeşitlilik, iklim ve çölleşme sözleşmeleri arasında “sinerji yaratmak” için kullanacağını belirtti. Brezilya ayrıca bir milyar hektardan fazla tropikal ormanın korunması için 125 milyar doları harekete geçirmeyi amaçlayan iddialı bir plan olan Tropikal Ormanlar Finansman Tesisi'ni COP30'a kadar faaliyete geçirmeyi hedefliyor.

Konferans aynı zamanda ülkelerin Glasgow Ormanlar ve Arazi Kullanımı Liderler Bildirgesi gibi mevcut çevre taahhütlerine uyum sağlama konusundaki ilerlemelerini sergilemeleri ve aynı zamanda yeni girişimler önermeleri için kritik bir kavşak görevi görecek.

Hırsın Finansmanla Desteklenmesi

İddialı politikaların etkinliği gerçekten uygulanırlarsa işe yarar. Burası finansın devreye girdiği yerdir. 2035 yılına kadar, gelişmekte olan ülkeler dirençlerini güçlendirmek, net sıfır ekonomilere geçiş yapmak ve doğal ekosistemleri korumak ve restore etmek için yıllık 1,3 trilyon dolarlık bir mali kaynağa ihtiyaç duyacaktır. Bu hedeflere ulaşmak için, küresel toplumun hem kamu hem de özel alanları kapsayan mevcut tüm finansman kaynaklarından yararlanması zorunludur. Ayrıca, mali kaynakların en acil ihtiyaçlara yönlendirilmesini sağlamak için çeşitli araçların kullanılması esastır.

Finans, hem talep hem de arz yönlü müdahaleleri kapsayan çok yönlü bir sistemdir. Arz tarafı, Dünya Bankası ve diğer çok taraflı kalkınma bankaları (MDB'ler) gibi kamu ve özel finans kurumlarını kapsar. Bu kurumlarda sürekli ve iddialı reformlar, doğa ve iklim hedeflerine ulaşmak için mevcut finansal kaynakları artırabilir. Ancak, doğa ve iklim girişimlerine etkin bir şekilde yatırım yapmak için ek finansman çekmek isteyen gelişmekte olan ülkeleri kapsayan talep tarafını da ele almak zorunludur. Dış yatırımları çekebilmek, iddialı iç politikaların varlığına bağlıdır ve bu da elverişli bir düzenleyici ortam ile kolaylaştırılabilir. Kamu ve özel sektör yatırımlarını doğa ve iklim çözümleri için harekete geçiren, koordine eden ve kanalize eden “ülke platformlarının” tasarlanması, doğa ve iklim çabaları için birleştirici bir çerçeve görevi görebilir. Brezilya kısa bir süre önce yabancı yatırımları çekmek için bu tür bir platform oluşturmuştur.

Hem talep hem de arzdan sorumlu kurumlar arasındaki işbirlikleri, doğa ve iklime eşzamanlı yatırım için umut vaat ediyor. Bu tür işbirlikleri arasında Tropik Ormanlar Finansman Tesisi'nin faaliyete geçirilmesi, doğa için borç takaslarının kullanımının yaygınlaştırılması ya da yakın zamanda Barbados tarafından gösterildiği gibi iklim esnekliği için borç takaslarının uygulanması yer alabilir.

Dikkatler 2025 yılına yöneltildiğinde, acil önceliklerin iki yönlü olduğu gözlemlenmektedir: birincisi, Birleşmiş Milletler biyoçeşitlilik müzakerelerinden sağlam bir mali anlaşma sağlamak ve ikincisi, 2024 Birleşmiş Milletler iklim zirvesinde (COP29) yakın zamanda belirlenen yıllık 300 milyar dolarlık iklim finansmanı hedefinin uygulanmasına geçiş yapmak. Bununla birlikte, bu hedeflerin uzun vadeli finansman hedeflerine ulaşmak için gerekli olan daha geniş, sistemik dönüşümlere entegre edilmesi gerektiğini kabul etmek zorunludur.

SONUÇ

İnsanlığa, Doğal Dünyaya ve İklime Yararlı Sürdürülebilir Bir Gelecek Kurmak

Önerilen girişimlerin, önümüzde duran acil çevre sorunlarına tek çözüm olmadığı kabul edilmelidir. Bununla birlikte, bu girişimlerin, gezegenimizin geleceğiyle yakından bağlantılı olan doğa ve iklim alanlarının birlikte ele alınmasına önemli katkısı vardır.

2025, bu konuların ele alınmasında kaydedilecek önemli ilerlemelerin değerlendirileceği çok önemli bir yıl. Amaç, bu yılı değişim için bir katalizör, iklim ve doğanın önceliklendirilebileceği ve herkes için sürdürülebilir bir gelecek sağlamak üzere ortak bir çabayla ele alınabileceği bir bağlantı noktası olarak kullanmaktır.

2025'i İklim ve Doğa Yılı Yapalım !

Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın
ncmCozdmr

Hüsnü Baysal’ın katkılarıyla

Kaynak :
Tackling Climate and Nature Together in 2025
December 18, 2024 By Ani Dasgupta
www wri org/insights/climate-nature-opportunities-2025