Bazı anlar vardır; ne bir kurşun sıkılır ne bir nutuk atılır…

Ama yine de tarihin yönü o anda değişir.

Bir duraklama, bir bakış, bir sessizlik…

İşte öyle bir gündür 21 Temmuz 1922.

Mustafa Kemal Paşa, Ankara’dan Batı Cephesi’ne doğru yola çıkmıştır.

Sırtında yalnızca bir üniforma değil; milyonların umudu, milletin yorgun omuzlarından devraldığı bir kader vardır.

Sivrihisar’a geldiklerinde bir an için durur.

Yaveri endişeyle yaklaşır:

— Rahatsız mısınız Paşam?

Mustafa Kemal Paşa sadece gülümser:

— Değilim.

Yaver ısrar eder:

— O halde bir şey düşünüyorsunuz herhâlde?

Ve işte o tarihî söz dökülür dudaklarından:“Düşündüğümü tatbik edecek zamana malik olursam,cihanın gözlerini kamaştıracak bir manzara-i askeriye husule gelecektir.”

Bu söz, bir kehanet değil;

cesaretle örülmüş bir geleceğin ilanıdır.

Bir nefeste, bir milletin özgürlüğe olan inancı, bir liderin iç sesi hâline gelir.

O gün ne savaş başlamıştır ne zafer kazanılmıştır.

Ama milletin kaderi şekillenmiştir.

Çünkü liderlik sadece asker yürütmek değildir;

umudu, inancı, sabrı da taşımaktır.

Mustafa Kemal o an, yalnızca düşmanı değil, çaresizliği de yenmeye kararlıdır.

Bugün biz, 21 Temmuz 1922’ye 100 yıldan fazla bir mesafeden bakıyoruz.

Ama aynı umutsuzluklar, benzer belirsizlikler hâlâ çevremizi kuşatmış durumda.

Kimi ekonomik krizle, kimi siyasi çalkantıyla, kimi bireysel çıkmazlarıyla boğuşuyor.

Tıpkı 1922’nin Anadolu’su gibi…

İşte tam da bu yüzden o “bir nefeslik an” bizim için hâlâ yol göstericidir.

Çünkü o gün, Mustafa Kemal silaha davranmamıştır;

akla, sabra, plana, stratejiye sarılmıştır.

Ve her şeyden önemlisi: Vazgeçmemiştir.

Bugün dünya, kendini silahlarla korumaya çalışan korkak yüreklerle dolu.

Devletler, bireyler, şirketler, insanlar…

Herkes bir tehdit beklentisiyle yaşıyor.

Ama kimse kendine şu soruyu sormuyor:

“Ben neden bu kadar korkuyorum?”

“Karşımdakine neden bu kadar güvensizim?”

Cevap aslında belli:

Çünkü biz hâlâ “silahı güvenlik”, “gücü haklılık” zannediyoruz.

Oysa haklı olan güçlüdür.

Oysa güven, namludan değil, adaletten doğar.

Mustafa Kemal, o gün yalnız bir komutan değil, barışın ve aklın öncüsüdür.

Yüz binlerce askeri yönetecek planı yaparken bile, bir nefes alacak kadar sakin kalabiliyorsa,

bugün biz de kaosun ortasında, önce kendi içimize dönüp düşünmeliyiz:

Bugün bir karar günü olsun.

21 Temmuz sadece bir tarih değil;

bir duruşun adı olarak hafızamıza kazınsın.

Bir an duralım.

Derin bir nefes alalım.

Ve kendimize soralım:

“Benim cihanı kamaştıracak fikrim nedir?”

Belki bir çocuk büyütmektir.

Belki bir kitap yazmaktır.

Belki bir dostu affetmektir.

Ama mutlaka bir şeydir.

Ve o şey için harekete geçmenin tam vaktidir