Kısa bir süre önce önemli bir ismi, güldürü geleneğinin nişanesi olarak kabul edilen Kel Hasan Efendi’nin kavuğunu taşıma onuruna erişmiş, tiyatro sahnelerinin ve ekranların usta ismi Rasim Öztekin’i kaybettik. Ömrünü sevdiği işe adayıp mesleğini doya doya icra etmiş bir sanatçı hayata gözlerini yumdu. Vefat haberini öğrendiğim an birçok insan gibi ben de derin bir üzüntü yaşadım.

Yaşanan acı kaybın ardından toplum üzerinde oluşturacağı etkiyi görmek için durup izlemeye başladım. Sosyal medya hesaplarından birer ikişer önüme düşen paylaşımlar biraz olsun içimi rahatlattı. Bu kez kimse, bir kayba üzülmek için onun fikir deryasının ne tarafa yakın olduğunu hatırlamaya çalışmamıştı. İnternet arama motorlarını açıp “Siyasi görüşü ne?” şeklinde akla hayale gelmez arayışlar içine girmemişti.

Toplumumuz adına ara sıra sevindirici şeyler de oluyor diye düşünürken bir iki gün sonra Rasim Öztekin’i anma töreninde konuşan bir sanatçının şu cümlelerine denk geldim, ‘Rasim Abi, hayranlık beslediğimiz bir sanatçıydı. Onu tanıyanlar nasıl iyi biri olduğunu bilir. Vefat haberinden sonra toplumun her kesiminden gelen mesaj aynıydı.’ Bu konuşmayı okuyunca işte dedim yine oldu! Anahtar kelimeler dillerden döküldü. Sevinilmesi gereken bir konuymuş gibi anlatılan şey aslında içimizi yakması gereken bir noktaya parmak basıyordu. Bir kaybın ardına mutlu olunacak konu ‘Toplumun her kesimi’nin ortak mesajlar paylaşmış olmasıydı.

Peki ya Rasim Abi vefatına kısa bir süre kala bu ülkeyi ilgilendiren konulardan biri hakkında fikrini beyan etmiş olsaydı? Mesela ‘Ne olacak bu ekonominin hali?’ deseydi ya da ‘Kapatılan iş yerlerine ve oralarda çalışan insanlara ne olacak, sebebiyle bir sürü gizli işsiz doğdu.’ deseydi, ‘Aşıların tamamlanması neden gecikiyor?’ deseydi yani bu ülkede yaşayan herhangi bir vatandaşın dilinden hayatın tam ortasına sitemler savursaydı… O zaman ‘toplumun her kesimi’ ortak mesajlar paylaşmayacak mıydı? Rasim abinin hayatı boyu yer aldığı tiyatro oyunları, sinema filmleri, bakışının duruşunun değdiği bütün yürekler hepsi ama hepsi bir çırpıda çöpe mi atılacaktı?

Öyle ya bahsi geçen toplumun bazı kesimleri Rasim Abi kavuğunu Şevket Çoruh’a teslim ederken o güne dek dile getirme gereği duyulmamış bir konuyu öne çıkarmış ve ‘devredilenin aslında kavuk değil Pişekar takkesi’ olduğunu manşetlere taşıyarak bu teslimi değersizleştirmeye çalışmıştı. Belli ki hayata dair fikirlerini sık sık ifade eden bir isme devredilen bu onur, maalesef rahatsızlık yaratmıştı.

Sanat ve edebiyat sevdalıları toplumda el üstünde tutulması gereken kişilerin başında gelir. Toplumun içinde bulunduğu durumları kimi zaman satırlara, kimi zaman tiyatro perdesine, kimi zaman da bir film karesine aktaran bu insanların yazdıkları, çizdikleri, oynadıkları kadar ağızlarından çıkan kelamlar da değerlidir. Günübirlik siyasal çırpınışların ülkenin değerlerine el uzatmasına müsaade edilmemelidir.

Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’dan yalnızca birini sevebileceğinizi ifade eden zihinler kirlidir,
Cem Karaca ile Barış Manço’nun aynı müzik listesinde yer alamayacağını ifade eden zihinler kirlidir,
Sabahattin Ali ile Nihal Atsız’ın aynı kişi tarafından okunamayacağını ifade eden zihinler kirlidir.

Bu kirlenmiş zihinler, her dönemin gidişatına göre kendine bir taraf seçer ve seçmediği tarafta kalanları yerden yere vurarak hayatta kalmaya çalışır. Önüne çıkan her yeni olayda önce bu olayın kendi düşünce dünyasına olacak kâr-zarar analizini yapar ve ondan sonra fikrini ortaya koyar. En kötüsü de bu kirlenmiş zihinlerin kirlendiklerini fark etmeyip aksine topluma önderlik eden kişiler olduğuna inanmasıdır.

Bu ülke toprakları üzerinden yetişmiş her yazar, şair, sinema ve tiyatro oyuncusu değerlidir ve yaşadıkları süreç içerisinde dillerinden dökülen kelimeler dinlenmeli ve aynı fikirde olmadığımız zamanlarda dahi saygı gösterip anlamaya çalışılmalıdır. Yaşarken değer verilmemiş isimleri ölümleri ardına hatırlayıp yaşatılan haksızlıkları telafi etme çabası ile boş bulunan her parka, bahçeye ve kültür merkezlerine isimlerini vermenin kimseye faydası yoktur.

Rasim Öztekin bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir değerdi ve nefes aldığı her gün bu ülke idaresine yeni bir sitem savurmuş olsaydı dahi bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve kıymetinden hiçbir şey eksiltmeyecekti.

İyi ki geçtin bu dünyadan Rasim Abi…