Yıllardır aynı tarih, aynı tespitler, aynı sözler...
3 Aralık Dünya Engelliler Günü her geldiğinde ekranlar "farkındalık" mesajlarıyla dolar, protokollerle dolu salonlarda yüksek sesle empati telkin edilir.
Oysa engelli bireyler için hayat, sadece bir günlük temsili etkinliklerden ibaret değil.
Onlar, 365 gün boyunca sistematik bir duyarsızlığın, eksik planlamaların, ihmal edilen politikaların içinde hayata tutunmaya çalışıyor.
***
Mesela, toplu taşıma meselesinden başlayalım. Sözde "erişilebilir" olarak tasarlanan toplu taşıma sistemleri, pratikte engelli bireyler için adeta birer engel parkuruna dönüşmüş durumda. Asansörlerin çalışmadığı geçitler, rampası olmayan otobüs durakları, sesli uyarı sisteminden yoksun trenler...
Fiziki altyapıda bu kadar eksik varken, "ulaşım hakkından" nasıl söz edebiliriz?
Eğitim hayatı deseniz, engelli öğrencilerin okula erişimi dahi başlı başına bir sorun.
Kimi okul binasında rampa yok, kimisinde görme engelliler için yön tabelası yok.
Sadece fiziksel değil, zihinsel engeli olan bireyler için de kapsayıcı ve bireyselleştirilmiş eğitim modelleri yeterince uygulanmıyor.
Kimi zaman ailelerin verdiği hukuk mücadelesiyle bir çocuğun okula kaydı yaptırılabiliyor, bu bile "lütuf" gibi sunuluyor.
Sağlık sistemine gelelim. Evet, kağıt üzerinde engelli bireylerin sağlık hizmetlerine öncelikli erişimi var.
Ama hastanelerde yeterli asansör, uygun muayene odaları, nitelikli tercüman desteği (işitme engelliler için) halen hayal.
Randevu sistemleri bile erişilebilir değil; dijital okur-yazarlık gerektiriyor, sesli sistemler yetersiz. "Eşit hizmet" ilkesi kağıtta güzel, gerçekte eksik.
***
Engelli istihdamına dair tabloda da toz pembe bir manzara yok.
Kamu kurumları kanunen engelli çalışan kontenjanını doldurmak zorunda, ancak ya bu kadrolar boş bırakılıyor ya da göstermelik pozisyonlarla istihdam sağlanıyor.
Özel sektörde durum daha da vahim. Ayrımcılık, uyumsuz çalışma ortamları, önyargılı yöneticiler...
Engelli birey sadece iş bulmakta değil, mesleğini sürdürebilmekte de ciddi sorunlarla karşı karşıya.
Kamusal alanlara baktığımızda, engelli bir bireyin bir parkta rahatça yürümesi, bir müze ziyareti yapması ya da bir belediye binasına tek başına girip işlem yapması neredeyse imkansız.
Rampalar ya standart dışı, ya da otopark gibi kullanılıyor. Tekerlekli sandalyeyle tuvalete girmek bürokratik izne tabi sanki.
Engelli birey kamusal alanda ya hiç düşünülmemiş ya da "zorunluluktan" konmuş görünürlüğüyle yetinmek zorunda bırakılmış gibi.
Ve sosyal hayat... Sinema salonlarında işitme engelliler için altyazı seansı kaç tanede var?
Kaç tiyatro salonunda işitme ve görme engelliler için uyarlama yapılıyor?
Engelli birey, bir kafeye giderken tuvaleti düşünmek zorunda kalmamalı.
Sosyal hayat, "engelsiz" olması gereken en temel yaşam hakkıdır.
***
Yerel yöneticiler, ulusal karar vericiler... Her 3 Aralık'ta söylevlerinizde "engelsiz bir toplumdan" dem vuruyorsunuz. Ama gerçek anlamda bu toplumu "inşa etmek" için hangi somut adımları attınız?
Kaç kentsel planlama projesinde engelli bireylerin görüşü alındı?
Kaç şehir planı denetlenip yeniden düzenlendi?
Kaç okul yeniden yapılandırıldı? Hadi rakam verin.
Oysa çözümler imkansız değil:
Tüm yeni yapı ve alanlar evrensel erişilebilirlik standartlarına uygun şekilde zorunlu hale getirilmeli,
Mevcut binalar için dönüşüm projeleri başlatılmalı,
Eğitimciler, sağlık çalışanları ve kamu personeli engelli bireylerle iletişime dair özel eğitimlerden geçirilmeli,
Tüm dijital hizmetlerde erişilebilirlik zorunluluğu getirilmeli,
Yerel yönetimlerde engelli meclisleri kurulmalı ve bu meclislerin görüşleri projelere dahil edilmelidir.
***
Bu noktada, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın, bireysel çabaları ile hayata geçirdiği Gonca Engelsiz Yaşam Merkezi’ne bakmak yeterli.
Engelli bireylerin her yönden desteklendiği Gonca’yı, yukarıda saydığım eksiklikler silsilesinin dışında tutuyorum.
Çünkü çok önemli bir işlevi yerine getiriyor.
Açılışında ve sonrasında, yerinde inceleme fırsatı buldum.
Gerçekten de çok yerinde bir proje olmuş. Gebze’ye de açılacağını öğrendim. Sevindim.
Umarım Gonca, ilçe belediye başkanlarımıza da örnek olur ve engelli bireylerimizin, sosyal hayata katılımları artar.
***
Bu kısa parantezden sonra bağlamak gerekirse…
Engellilik, bireysel bir kusur değil; toplumsal yapının, tasarımın ve niyetin bir yetersizliğidir.
Asıl "engel" bireylerde değil, bu bireyleri görmezden gelen sistemlerdedir.
3 Aralık, sadece bir günlük hatırlamayla geçiştirilecek bir tarih olmaktan çıkarılmalı. Her gün, her karar, her proje; bu toplumun tüm bireylerini kapsayacak şekilde yeniden düşünülmelidir.
Engelleri kaldırmak icraata, samimiyete ve vizyona bakar...