Ben savaş sevmiyorum.
Yıkılmış evlerin, parçalanmış oyuncakların, sessiz çığlıkların olduğu yerde hiçbir zafer yoktur çünkü.
Toprak kanı emiyor, gökyüzü dumanı kusuyor. Ve her seferinde kazananlar değil, kaybedenler konuşuluyor fısıltıyla.
Ben savaş sevmiyorum… Çünkü hep masumlar ölüyor. Kadınlar, çocuklar… Henüz hayalleri konuşmaya başlamamış bebekler.
Tarihler değişiyor, coğrafyalar değişiyor ama ölen hep aynı: Sessiz çoğunluk.

Ben savaş sevmiyorum.
Çünkü dünyada aslında herkese yetecek kadar mutluluk var.
Ama o mutlulukları saklayanlar var:
Kasalarında, sınırlarında, ideolojilerinde, açgözlü niyetlerinde.
Paylaşmak yerine biriktirenler çıkarıyor savaşları.
Yoksulluğu kader diye yutturanlar, yıkımı mecburiyet diye dayatanlar.

Ben savaş sevmiyorum.
Çünkü barış zor, savaş kolay.
Korkuyu bahane edip korku ekenler, sonra biçtikleri korkunun egemenliğini ilan ediyor.
İnsanlar birbirine selam vermeye korkarken, sınırların iki yanında aynı acıyı taşıyan anneler birbirini bilmeden ağlıyor.

Ben savaş sevmiyorum.
Çünkü savaşı seven, önce insanlığını kaybeder.
Kelimeler yerine silahları seçenler, aslında düşünmeyi bırakmıştır.
Yalnızca güçlü olmakla haklı olunmaz.

Ben savaş sevmiyorum.
Çünkü barışa dair hâlâ inancım var.
Bir çocuğun gülüşü kadar güçlü hiçbir ordu,
Bir annenin duası kadar sarsıcı hiçbir silah yoktur.
Ve biliyorum ki, barış bir gün herkesin çıkarına olacak.
Ama savaş, sadece birilerinin karına