“Bir çocuğun iki parmağıyla ekranı kaydırarak saniyeler içinde videolar arasında geçiş yapabildiğini izlerken, aynı çocuğun kalemi eline aldığında yazmakta zorlandığına şahit olabilirsiniz.” İşte çağımızın en çarpıcı çelişkilerinden biri burada gizli.

Dijital Göçebe misiniz Yoksa Dijital Yerli mi?

X Kuşağı (1965–1980 arası doğanlar) ve Y Kuşağı (1981–1996 arası doğanlar) bireyleri için teknoloji sonradan hayatımıza giren bir misafirdi. Z kuşağı (1997–2012 arası doğanlar) ve Alfa kuşağı (2013 sonrası doğanlar) dünyasında ise teknoloji doğuştan evin içinde, hatta odalarının tam ortasında karşıladı onları. Kısacası biz, teknolojiye sonradan “misafir” olarak dahil olan dijital göçebeler olurken, onlar ise doğar doğmaz “ev sahibi” olan dijital yerliler oldular.

Sokaktan Ekrana Oyunların Dönüşümü

Taşa, toprağa, çimene, boya kalemine değerek büyüyen çocukların dönemi bitti. Arkadaşlarıyla sokakta oynayarak, ağaçlara çıkarak, düşe kalka, bağıra çağıra büyüyen çocukların yerini; zamanının büyük bir bölümünü ekran başında geçiren çocuklar aldı. Çoğu kez "mute" tuşuyla yani sesi kapatarak sessize alınan bir dünyada, kendilerince sosyalleşen çocuklar var artık.

Bu dönüşümün küçük ama çarpıcı bir örneğinde 8 yaşındaki Can, günün büyük kısmını tabletinde oyun oynayarak geçiriyor. Oyun sırasında hızlı ve stratejik düşünebiliyor. Ancak dışarıda fazla vakit geçirmek istemiyor. Dışarıda oynamaktan sıkıldığını söylüyor çünkü dijital dünyanın hızlı ödülleri gerçek hayattan daha cazip geliyor. Bu durum, çocukların artık dış dünyaya değil, ekrana daha yakın olduklarını açıkça gösteriyor.

Dikkat Süresi Alarm Veriyor

Amerikalı araştırmacı Prof. Gloria Mark’ın dijital dikkat dağınıklığı üzerine yaptığı uzun süreli bilimsel araştırmalar bize şunu gösteriyor: 2004 yılında bir yetişkinin ekranda ortalama odaklanma süresi 2,5 dakikaydı. 2012’de bu süre 75 saniyeye düştü. Günümüzde ise bir ekrandaki dikkati koruma süresi ortalama 47 saniye. Yani dikkat, adeta ince ince dilimlenerek küçülüyor, odaklanma zorlaşıyor, verimlilik ise olumsuz yönde etkileniyor. Durum biz yetişkinler için bile böyleyken çocuklarda nasıl olmasın?

Ekran Dışında Gerçek Odak Mümkün mü?

Çocukların dikkat süreleri sandığımızdan daha kısa. Özellikle ekran ışığının etkilediği, sürekli uyarıcıların aktığı bir dünyada bu daha da belirginleşiyor. Bir çocuk bir şeye gerçekten odaklandığında, dudaklarının hafifçe dikleştiğini, gözlerinin sabitlendiğini görebilirsiniz. İşte o an, öğrenmenin kapısı aralanır. Ne yazık ki ekranların hızlı akışı, bu odaklanma anlarını çabucak dağıtabiliyor. O yüzden mesele, ekranı hayatın merkezinden çekip çocuğun dikkatiyle bağ kurabileceği gerçek deneyimlere alan açabilmekte.

Özellikle 7-8 yaşındaki bir çocuğun, herhangi bir ekran uyaranı olmadan sürdürebildiği dikkat süresinin ortalama 16-24 dakika arasında değiştiğini düşünürsek, çocuğunuz okuldayken 5-10 dakikadan daha kısa sürede odağını kaybediyorsa, bu durumun altında yatan temel etkenin araştırılması gerekebilir. Çünkü dikkat, hem çevresel ve duygusal etkenlerden etkilenen hem de öğrenmeyi ve davranışları etkileyen bir süreçtir.

Ebeveyn Rehberliği: Yasak Değil, Yönlendirme

Elbette teknolojiyle bu kadar entegre bir çağda “ekranı tamamen yasaklayın” diyemiyoruz. Çünkü çocuklardan uzak tuttuğumuz her şey onların gözünde daha parlak görünür. Asıl mesele sınır koyabilmek, yönlendirebilmek ve örnek olabilmekte.

Çocuğunuz tablet veya telefonunu eline aldığında, vereceğiniz reddetme tepkisi ya da onaylama ile aslında kendi değerlerinizi ve sınırlarınızı ona sunmuş olursunuz. Bu süreçte yanında olarak oynadığı oyunları gözlemlemeniz, odaklanma sürelerini fark etmeniz ve kısa ekran molalarıyla fiziksel aktivitelere yönlendirmeniz hem çocuklarınızın ihtiyacını hissettiği ebeveyn rehberliğinizi pekiştirir hem de ekran kullanımını bilinçli ve dengeli hâle getirir.

Çocuklarımız dijital dünyanın yerlisi olabilir. Ama yaşamın tüm renklerini, kokusunu, dokusunu hissetmeden büyürlerse en büyük eksiklikleri gerçek hayatta olacak. Ekran karşısında bir oyunu kolayca kazanabilirler; ama hayatı kazanmak, toprağa basmayı, karşısındakinin gözüne bakmayı, sabretmeyi, öğrenmeyi gerektirir. Ve bu, sadece sizin onlara sunacağınız gerçek yaşantılarla mümkün olacak.