“Bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız tüm hayatını yetersiz olduğuna inanarak geçirecektir.”

Ne yazık ki çocuklarımızı, öğrencilerimizi hatta birbirimizi çoğu zaman kendi ölçülerimize göre değerlendiriyoruz.

Toplum yapımızda “En doğrusunu ben bilirim.” anlayışı öylesine yerleşmiş ki eğitimden futbola, ekonomiden siyasete kadar her konuda kendimizi uzman sayıyoruz.

Oysa eğitimde doğru olduğunu sandığımız bazı tutumlar, iyi niyetli olsa da çocukların gelişiminde beklenmedik olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.

"Her çocuğun farklı güçlü yönleri, öğrenme biçimleri vardır."

Bir çocuğun ilgi alanlarını, hayallerini, akademik eğilimlerini yeterince tanımayan ebeveyn; kendi değer yargıları ve beklentileri doğrultusunda onun geleceğine yön vermeye çalıştığında, farkında olmadan çocuğunun gelişimini sınırlar. Sanata ilgisi ve yeteneği olan çocuğunu ileride işinin başına geçirmek uğruna mühendis olması için ona duygusal baskı uygulayan bir ebeveyn tutumunun sonuçları ne olabilir? Evlat istemese de sevmediği bir alana sırf büyüklerini kırmak istemediği için yönelebilir.

Ailesinin doğruları uğruna ilgi ve yeteneklerini göz ardı etmek zorunda kaldığında da hem başarısı hem mutluluğu zedelenebilir.

O halde çocuklarımıza sunulacak eğitim ve kariyer planlamasında büyüklere düşen görev, çocuklarının bireysel özelliklerini dikkate almaları ve güçlü olduğu alanlarda onları desteklemeleridir.

"Sınır koymak, sevgisizlik değildir."

Çocuklar ve ergenler, sınırları fark ettiklerinde kendilerini daha güvende hissederler. Ebeveyn, çocuğunu üzmemek adına her isteğine "evet" diyerek sınır koymaktan kaçındığında, güven veren otoritesini zayıflatır. Yeterince yönlendirilmediğini düşünen çocuk, doğru ile yanlışı ayırt etmekte zorlanabilir. Bu durum uzun vadede, problem çözme becerilerinin gelişmemesine ve duygusal zorluklarla baş etmede güçlük yaşanmasına yol açabilir.

Kurallarla büyüyen çocuklar, nerede nasıl davranacaklarını öğrendikleri için toplumda kendilerini daha iyi ifade ederler.

"Kişiliğe değil, davranışa odaklanın."

Bizler büyürken çocuklarımız gibi hatalar da yaptık, yanlış davranışlar da sergiledik. O halde çocuklarımızın davranışlarını değerlendirirken kişiliklerini hedef aldığımızda onların benlik algılarına zarar vereceğimizi empati kurarak öngörebiliriz.

Gerçekçi ve yapıcı geri bildirimlerimiz çocuğun gelişimini destekler. Bu nedenle eleştiri yaparken, "Sen bencilsin." gibi kişiliğine yönelik bir genellememizin verdiği mesaj çocuğu savunmaya iter, gelişime kapatır ve aramızda duygusal mesafe yaratır. Bunun yerine "Çoğunlukla kendi isteklerine odaklanıyorsun." gibi davranışa yönelik ifadelerimizle ilişkilerine olumlu katkı sağlayan söylemimiz, çocuğumuza ‘başkalarının ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurması’ gerektiğini anlatır.

"Ebeveynlik, devredilemeyen bir sorumluluktur. "

Bazı anne babalar, çocuklarıyla çatışma yaşamamak adına otorite kurmaktan çekindiklerinde disiplini öğretmene, okula veya başka bir otorite figürüne bırakmayı tercih edebilirler. Ancak sağlıklı sınırlar evde başlar.

Aile içinde kararlı, tutarlı ve sevgi temelli bir iletişim sürdüren ebeveynler, çocuklarının psikolojik sağlamlıklarını da destekler.

"Evde konulamayan sınırların yansıması okula taşınır."

Günümüzde okullarda yaygın olarak iki ebeveyn yaklaşımıyla karşılaşılıyor.

Baskıcı davranılan, her şeyin kurallarla yönetildiği ailede yetişen çocuklar, evde istendik davranırken, okulda rahatlıyor ve evdeki baskıcı tutumu arkadaşları üzerinde uygulamaya çalışıyorlar. Sonuç olarak arkadaşlık ilişkilerinde sorun yaşıyorlar.

Tüm kararları çocuklarına bırakan ebeveynler saç kesiminden okul kıyafetine, ödev sorumluluğundan sosyal medya kullanımına kadar pek çok konuda çocuklarına sınır koymakta zorlanabiliyor.

Bu iki durum çocuğun okul ortamındaki kurallara uyum sağlamasını da güçleştirebiliyor.

İlginçtir ki aynı çocuk, okulda sabırla ve tutarlılıkla öğretmenleri tarafından yönlendirildiğinde, çoğunlukla uyum sağlıyor.  Bu da çocuğun aslında kuralları anlayabildiğini fakat uygun bir rehberliğe ve kararlılık gösteren tutumlara ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.

"Sevgiyle konulan kural, kararlılıkla sürdürülür.”

Çocuklar, öğretmenlerinin ya da ebeveynlerinin davranışlarına odaklanıp kişiliklerinin yargılanmadığını fark ettiklerinde, aralarındaki güven ilişkisi güçleniyor. Bu da onların kurallara daha kolay uymasını sağlıyor. Ancak ev ortamında, günün getirdiği yorgunlukla sabır gösteremeyen ebeveynler farkında olmadan iletişimi tıkadığında çocuk kendini ifade edemiyor ve içe kapanıyor. Oysa sevginizi göstererek söyleyeceğiniz “hayır” çocuğunuzu mutsuz etse de yönsüz bırakarak vereceğiniz “evet” cevabından çok daha koruyucu olacaktır.

"Ebeveynlik geleceğin yetişkinlerini hayata hazırlamaktır."

Ebeveynlik, çocuğu her zaman mutlu etmek demek değildir. Asıl amaç, onu yaşamın sorumlulukları karşısında mutlu olacağı ve yönetebileceği bir hayata hazırlamaktır. Bu da davranışlarına rehber olmak, kişiliklerine saygı göstermek, sınır koyarken sevgiyi hissettirmekle mümkün olur.

“Hayır” derken bile çocuğun yanında olduğumuzu hissettirmek, güçlü bir bağ ve etkili bir disiplin anlayışının temelidir.

Bir yönetici, bir rehber öğretmen ve bir anne olarak şuna inanıyorum: Çocuklar bizim doğrularımızla değil onlara nasıl davrandığımıza göre büyürler. Biz yetişkinler, "doğru bildiğimiz yanlışlar"ı fark edip yönümüzü sağlıklı tutumlara çevirdiğimizde, çocuklarımızın gelişimine, öz güvenine ve hayata bakışına en değerli katkıyı sunarız.