Ekonomi kitapları enflasyonu şöyle tarif eder: “Mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinde sürekli artış.” Oysa bu tanım, yaşadığımız gerçeğin yalnızca rakamsal boyutudur. Çünkü enflasyon, sadece bir ekonomik gösterge değildir; toplumun hafızasına işlenen bir yoksunluk halidir. Etkisi yalnızca pazardaki domates fiyatında değil, evdeki huzurda, sokaktaki öfkede, ekrandaki dilden, kalpteki vicdana kadar uzanır.

Yüksek enflasyon bir ülkede yalnızca alım gücünü düşürmez; zamanla karakterleri aşındırır, ilişkileri bozar, ahlaki değerleri çürütür.

Ahlaki Bozulma: Helal-Haram Çizgisinin Silikleşmesi

Enflasyonun yükseldiği toplumlarda insanlar “nasıl kazandığına” değil, “ne kadar kazandığına” bakar hale gelir. Alın terinin yerini fırsatçılık, emekçinin yerini aracı, esnafın yerini stokçu alır. “Az kazan ama temiz kazan” ilkesi, “kaçırma, bir daha bulamazsın” anlayışına dönüşür. Helal-haram çizgisi bulanıklaşır. Kazanç ahlâkı yerini çıkar ahlâkına bırakır.

Toplumsal Çürüme: Güvensizlik ve Ayrışma

Fiyatlar her gün değiştiğinde komşular birbirine, çalışan patrona, vatandaş devlete güvenini yitirir. Bugün aldığı maaşla yarın ne alabileceğini bilmeyen birey, plan yapamaz. Umut kurutulur, beklenti kalmaz. Toplum, dayanışma duygusunu kaybeder; herkes yalnızca kendini kurtarma çabasına düşer. Bencillik norm olur, yardımlaşma nostaljiye dönüşür.

Kültürel Erozyon: Tüketim Kültürünün Egemenliği

Enflasyon, tüketimi körükleyen bir “bugün al, yarın alamazsın” psikolojisi yaratır. Birikim yapamayan, tasarruf edemeyen toplum, kültürel olarak da tüketimi yüceltir. İsrafa karşı olan geleneksel değerler, bir “alışveriş manyaklığı” içinde yok olur. İnsanlar artık ihtiyaç için değil, değer kaybetmeden harcamak için alışveriş yapar.

Psikolojik Baskı: Sessiz Yorgunluk

Enflasyon, her gün bir başka etikete bakan insanın ruhunu da yorar. Sürekli artan fiyatlar karşısında ezilen birey, zamanla öfkeli, umutsuz ve kaygılı hale gelir. Psikologların kapısını çalanların çoğu, artık depresyon değil “geçim kaygısı” şikâyetiyle geliyor. Parası yetmediği için evladına dondurma alamayan baba, içten içe kendini sorguluyor: “Ben iyi bir ebeveyn miyim?”

Siyasete Etkisi: Güvensizlik ve Radikalleşme

Ekonomik krizler, siyasal kutuplaşmayı artırır. Vatandaş, çözüm beklerken suçlu aramaya başlar. Oy tercihleri artık programlara değil, tepkilere göre şekillenir. Her ekonomik kriz, siyasal sistemin meşruiyetini biraz daha aşındırır. Radikal söylemler güç kazanır, popülist politikalar “çözüm” diye sunulur.

Sonuç olarak:

Enflasyon sadece fiyatları değil, hayatı pahalılaştırır. İnsanları, ilişkileri, kurumları yorar. Evet, bir rakamdır ama etkisi sayılardan ibaret değildir. Enflasyon; evdeki huzuru, iş yerindeki güveni, sokaktaki sabrı, vicdandaki teraziyi bozar. Ve belki de en tehlikelisi: Alışmamızdır. Enflasyona, yoksulluğa, adaletsizliğe, yozlaşmaya alışmamız…

O yüzden enflasyonla mücadele yalnızca Merkez Bankası’nın değil, hepimizin görevidir. Çünkü mesele sadece ekonomi değil; karakter meselesidir, toplum meselesidir.