Bir çocuğun gözyaşıyla başlıyor gün.

O çocuğun adının ne önemi var… Gazze’de olabilir, Şam’da, Bağdat’ta, Tahran’da TelAviv belki de Yemen’de.

Belki Paris belki Newyork, Londra Ya da Moskova ne önemi var gözyaşının ve kanın rengi aynı değil mi ?

Ama gözyaşları hep aynı: tuzlu, sıcak ve çaresiz.

Ortadoğu yine yanıyor.

Barutun, açlığın, susuzluğun içinde bir medeniyet yok oluyor.

Bin yıllık şehirler harabe, minarelerde ezan değil, çığlıklar yükseliyor.

Aynı Allah’a inanan insanlar farklı cephelerde ölüyor.

Birbirine benzeyen dualar, farklı çıkarların gölgesinde silah seslerine karışıyor.

Bir yanda petrol kuyularının başında paylaşım savaşı,

Bir yanda su kuyularının başında yaşam savaşı…

İklim krizi, yalnız kutupları eritmedi.

İnsanların kalplerindeki merhameti de eritti.

Nehirler kururken, kalpler çölleşti.

Toprak çatladı, umut çatladı, barış susuz kaldı.

Kıyametin Sessiz Ayak Sesleri

Nükleer tehditler artık açık açık konuşuluyor.

“Düğmeye ilk kim basacak?” sorusu, diplomasi masalarında kol geziyor.

Ama kimse “İnsanlığa ne olacak?” demiyor.

Savaşlar artık sahada değil, çocukların psikolojisinde, annelerin mezar taşlarında, kuruyan nehirlerde yaşanıyor.

Orta Doğu, hep bir satranç tahtasıydı.

Taşları hep başkaları oynadı.

Ama tahtanın üstündeki kan, hep aynı halkların ellerine bulaştı.

Bir olamayan Müslümanlar, birleşemeyen coğrafyalar,

Birlikte ağlayamayan anneler…

Aynı bayrağın altında toplanamayan bir ümmetin

Aynı acılar altında ezilen milyonlarca yetimi var artık.

Ve artık hiçbir bayram, gerçek bir “bayram” değil.

Gelecek, Birleşmeyenlerin Cehaletiyle Kuruyacak

İklim krizi, suyu altından daha kıymetli hale getirdi.

Petrol savaşları yerini su savaşlarına bırakacak.

Bugün bombalarla yok edilen buğday tarlaları,

Yarın açlığın ilk sebeplerinden olacak.

Kuruyan göller, çekilen barajlar, çölleşen ovalar…

Bugün savaşlar tanklarla, uçaklarla…

Yarın tarım için, gıda için, damla damla su için çıkacak mı?

Savaş cephelerinde değil, market raflarında, fırın önlerinde yaşanacak mı?

Ve ekonomiler, zenginlerin değil; suyu, gıdayı ve barışı koruyabilen halkların olacak.

Bugün görmezden gelenler, yarın susuz kalacak belki !

Bugün sessiz kalanlar, yarın aç kalacak belki !

Son Söz

Bu yazı bir uyarı değil sadece, bir feryattır.

Bir anne çığlığıdır, bir yetim duasıdır,

Kuruyan nehirlerin, ölen zeytin ağaçlarının son nefesidir.

Ey insanlık!

Gökyüzü hepimize ait değil miydi?

Aynı güneşin altında, neden bu kadar karanlık olduk?

Belki bu yazı hiçbir savaşı durdurmaz.

Ama bir vicdanı uyandırırsa…

Bir damla su gibi değerli olur