Yazamıyorum… İki kelimeyi bir araya getirip bir cümle kuramıyorum. Kendimi hiç bu kadar köşeye sıkışmış ve aciz hissetmemiştim. Oysa ki bir öğretmen olarak, Öğretmenler Günü için kolaylıkla süslü cümleler kurabilecek beceriye sahip olduğumu düşünüyorum. Ancak işin içinde öğretmen olmak varsa bu biraz zor oluyormuş. Öğretmen olmayı asla hayal etmedim. Üniversite sınav sonuçları açıklandığında Marmara Üniversitesi’nde fizik okumak istemiştim. Ancak takdir edersiniz ki toplumumuzda ekmek getirmeyeceğine inanılan alanların bir değeri yok. Haliyle ailem tarafından kabul edilmedi. Tamamen babamın yönlendirmesiyle okumuş olduğum matematiğin, yaşamımın devamlılığı için bir su, bir oksijen olacağını asla bilemezdim...
Yetiştiğim kültür gereği akraba bağları kuvvetli bir çocukluk geçirmek zorunda kaldım. Yakın zamanda da kız kardeşimin sözü vardı. Haliyle aile büyükleriyle bir araya geldik. Yeğenlerime, özellikle de çocukluğumda kucağında büyüdüğüm amcamın ilk kızına olan düşkünlüğümü tüm aile bilir. Şimdilerde o kız büyümüş, üniversite sınavına hazırlanıyor. Halalarımın ve annesinin, yani yengemin de arasında olduğu bir konuşmada, halalarımdan biri yengeme kızını okutmaması gerektiğini söyledi. Bu lafı duyar duymaz sohbete dahil oldum ve çıkıştım. Nasıl olur da bir kız çocuğu okutulmazdı! Nasıl?
Ben çıkışınca, benim için o çok kıymetli olan halam bir anda “Sen okudun da ne oldun?” demesin mi? Evet, inanabiliyor musunuz? Ben okumuşum da ne olmuşum! Bunun üzerine yanında oturan diğer halam bir kahkaha atarak “Hay ağzına sağlık!” demesin mi? Gelin siz düşünün içine düştüğüm o acı durumu… Halama sadece kafamı kaldırıp bir bakış attım. Zira bakışlarımdan anlamış olacak ki hemen çocuklarının okumadığını ama çok iyi yerlerde çalıştıklarını söyledi. Tek kelime etmedim ve arkamı dönüp mutfağa giden yengemin arkasından gidip “Bu kızı okutacaksın!” dedim. O da elbette okutacağını söyledi.
Muhtemelen şu an birçoğunuz neden halama gerekli cevabı vermediğimi merak etmiştir. Ancak ben cevabımı buradan, “yazarak” vermek istiyorum. Okudum da ne mi oldum halacığım: Öğretmen oldum. Sizin yaşlarınızın toplamından çok, daha 20’li yaşlarımın başından başlayarak ve hâlâ büyük bir titizlikle yaptığım mesleğimle birçok insanın hayatına dokundum. İnsan diyorum çünkü hayatlarına dokunduğum sadece öğrencilerim değil, velilerimdi de. Siz yakın akrabalarımdan görmediğim ilgi ve alakayı, yakınlığı, sıcaklığı “el âlem” dediğiniz insanlardan gördüm. Sadece hayatlarına dokunmadım; öğrendiğim ve doğru bildiğim onca şeyi onlara aktararak bir yol gösterici oldum. Ufak bir dokunuşla iyi şeyler yapabilecek olan o küçük çocuklara bazen anne, bazen de abla oldum. Ben bu kadar çok şey olurken senin çocukların ne oldu okumayarak?
Gerçi kime yazıyorum ben bunları, hayatında hiç okul görmemiş, okuma yazma bilmeyen halama mı?
Susuyorum. Lakin sadece şimdilik. Daha olmak istediğim onca şey için susuyor, büyük bir hırs ve çabayla yoluma devam ediyorum. Ve bunca cehaletin içinde o halamın kardeşi olan babama teşekkür ediyorum; beni yönlendirip, matematikle tanışmamı sağlayıp yaşam amacımı bulmama aracı olduğu için.
Zamanı geldiğinde aynı cümleleri tekrar tekrar duyarsam, bu denli merhametli olmayacağım. Zira cehaletin karanlığında yetiştirdiğiniz çocuklarınıza, birilerinin aracılığıyla bulduğunuz işlerle yaratmaya çalıştığınız benliğiniz sizi, aklımın ve benliğimin gücünden alamayacak...