Bugün 24 Kasım. Yine ekranlarda alkışlar, çiçekler, kürsüler, koca koca laflar… Ve yine Öğretmenler Günü. Ama biz bugün size sıradan bir “kutlama” yazısı yazmayacağım.
Çünkü bizler, eğitimin salt bir meslek değil, bir mücadele olduğunu bilenlerdeniz. Ve bizler, öğretmenlerin sadece bilgi değil, bilinç taşıdığını bilenlerdeniz.
Bizim öğretmenimiz, sınıfa sadece müfredatla girmez; yüreğiyle girer, halkının derdiyle girer. Bizim öğretmenimiz, çürümüş bir düzenin çocuklarına, başka bir dünyanın mümkün olduğunu fısıldayan kişidir.
Öğretmenlik, maaş bordrosuna sıkışmış bir unvan değil; sistemin ezmeye çalıştığı halk çocuklarının geleceğine bir başkaldırıdır.
Bugün bir sınıfta aç kalan çocuk varsa, onun karnını doyurmadan dersi anlatamayan öğretmen, devrimcidir. Çünkü öğretmek, sadece bilgi vermek değil; adaletsizliğe direnmenin ilk adımıdır.
***
Unutmayın: Her şeyin başı eğitim değil, her şeyin kendisi eğitimdir. Ve sistem, bunu çok iyi bildiği için, en önce eğitimi sermayeye teslim etti.
Bugün eğitim özelleştirildiyse, parası olanın çocuğu daha iyi okullarda okuyorsa, yoksulun çocuğu inşaatta çalışırken zengininki yurt dışında doktora yapıyorsa, bu bir tesadüf değil; bu bir düzen tercihidir. Bu düzenin adı: sömürü düzenidir.
O yüzden Öğretmenler Günü, çiçekli çikolatalı bir romantizm olmamalı, bir hatırlatma olmalı: Eğitim, bir savaş alanıdır. Ve unutmayalım ki bu savaşta, cephede en önde duranlar öğretmenlerdir.
***
Bugün eğer bir öğretmen, öğrencisine hakkını, emeğini, özgürlüğünü, barışı ve kardeşliği anlatıyorsa, o öğretmen yalnız değildir. O öğretmen, yüz yılın başında kara tahtaya “Yeni Harfleri” yazan öğretmenle beraberdir. O öğretmen, güzel ülkemin dağlarında çocuklara kalem tutmayı öğretenle yoldaştır.
Devrim, yalnızca barikatlarda değil, sınıf tahtalarında da yazılır.
Çünkü biz biliyoruz: Tebeşirin tozunda devrim var!