Köy denince çoğumuzun zihninde hâlâ soba dumanı, buğday başağı, ineklerin çanı ve sabah serinliği uyanır. Oysa bugünün kırsalı artık nostaljik bir imgeden çok daha fazlasıdır. Tarım ve köylülük, yalnızca üretim biçimi değil; aynı zamanda bir yaşam tarzı, bir toplumsal örgütlenme biçimidir. Ancak bu yapı, son yarım yüzyılda ciddi dönüşümler geçirmiştir.
Köylü, tarihsel olarak kendi emeğiyle geçinen, toprağa bağımlı, küçük üreticidir. O, sadece üretici değil aynı zamanda kültürel taşıyıcıdır. Düğünü, mezarlığı, imecesi, harmanı vardır. Fakat kırsal nüfus giderek azalmakta, köyler yaşlanmakta ve terk edilmektedir. Kırsal emek, yerini endüstriyel tarımın makinalarına ve mevsimlik işçilerin geçici beden gücüne bırakmaktadır.
Endüstriyel tarım, ölçek ekonomisi, verimlilik ve küresel pazar gerekçesiyle tarımsal üretimi merkezileştirmiştir. Ancak bu dönüşüm, yalnızca toprakla değil, insanla da ilgilidir. Bir zamanlar toprağın sahibi olan köylü, artık çoğu yerde ya tarlayı terk etmiş bir kent yoksulu ya da taşeron tarım işletmelerinde günübirlik işçidir.
Bu noktada mevsimlik tarım işçileri, tarımın görünmeyen ama vazgeçilmez aktörleridir. Şehirlerden uzakta, çadırlarda kalan, sabahın ilk ışığında işe koyulan, çoğu kadın ve çocuk olan bu insanlar, üretim zincirinin en alt basamağında yer alır. Ne sosyal güvence vardır ne yeterli ücret. Tarımın en ağır yükünü onlar taşır, ama en az onlar görünür.
Bu dönüşüm sadece ekonomik değil, sosyolojiktir. Tarımın toplumsal bağlayıcılığı çözülmekte, kolektif kimlikler zayıflamakta, kırsal dayanışma yerini bireysel mücadelelere bırakmaktadır. Köy artık bir topluluk değil, bir coğrafi terim haline gelmektedir.
Ancak bu değişim kader değildir. Kırsalın yeniden güçlenmesi, küçük üreticinin desteklenmesi, kooperatifleşmenin artırılması ve mevsimlik işçilerin insani şartlarda çalışması mümkündür. Endüstriyel üretim elbette önemlidir; fakat insanı unutan bir verimlilik anlayışı, sürdürülebilir değildir.
Toprakla bağımız sadece ekmek için değil, kimliğimiz için de önemlidir. Ve belki de şu soruyu sormanın zamanıdır: Bize gıdayı kim getiriyor, hangi ellerle, hangi şartlarla?