Türkiye’de ekonomi, uzun zamandır adeta bir kısır döngünün içinde.

Döviz kurundaki dalgalanmalar, enflasyonun yükselişi, alım gücünün düşüşü...

Bu hikaye bizlere tanıdık geliyor.

Ancak bu hikayeyi yönetenler, özellikle ekonomi bakanları, sahneye birer birer çıkıp aynı reçeteyi farklı kılıflarla sunarak başarısızlık döngüsünü sürdürmekte ısrar ediyor…

********

Türkiye’nin ekonomi politikalarına son yıllarda göz attığımızda, bir şey hemen göze çarpıyor: İstikrar yok.

Ekonomi bakanları sürekli değişiyor, biri istifa ediyor, yerine bir başkası atanıyor.

Her yeni isim, taze bir umut gibi sunuluyor.

Fakat kısa süre içinde, tüm bu umutların yetersiz politikalarla nasıl boşa çıktığını görüyoruz.

Bu değişimlerin altında yatan sorun ise kişilere bağlı değil. Sorun sistemde.

Ekonomi, liyakatli kadroların yönetmesi gereken bir alandır.

Ancak bizde sık sık görüldüğü gibi, ideolojik saplantılar ve popülist politikalar öncelik kazanınca, ekonomi yönetimi birer deneme-yanılma sahnesine dönüşüyor.

Ekonomi bakanları, her fırsatta başarı hikayeleri anlatmayı seviyor.

Ancak bu hikayelerde halkın yaşadığı gerçekler yok.

Hayat pahalılığıyla başa çıkmaya çalışan emekçi, marketteki fiyat etiketlerinin sürekli değiştiğini gören vatandaş, düşük maaşıyla ay sonunu getiremeyen asgari ücretli…

Tüm bu gerçekler, ekonomi yönetiminin parlak raporlarında yer bulmuyor…

********

Döviz kuru ve enflasyon gibi temel göstergeler, halkın günlük yaşamını doğrudan etkiler.

Ancak ekonomi bakanlarının açıklamalarında bu veriler genellikle birer başarı sembolü gibi sunuluyor.

Gerçekte ise halk, yoksullaşmaya devam ediyor.

Ülkenin makroekonomik göstergeleri iyileştiğinde bile, bu iyileşme sokakta yaşayan vatandaşın cebine yansımıyor.

Son yıllarda Türkiye ekonomisinin belki de en çok tartışılan konusu, faiz politikaları oldu.

“Faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi söylemlerle yönetilen ekonomi, dünyadaki bilinen ekonomik modellerle çelişen bir yola sürüklendi.

Faiz indirildiğinde piyasanın rahatlaması beklenirken, sonuç tam tersi oldu: Döviz yükseldi, enflasyon patladı, alım gücü düştü.

Bu çıkmazın sonunda, her başarısızlık bir bakanın görevden ayrılmasıyla sonuçlandı.

Ancak unutulmamalı ki, ekonomi yönetiminde kişilerin değişimi değil, politikanın kendisi belirleyicidir.

Aynı sistemin içinde, farklı isimlerle hiçbir şey değişmez…

*******

Ekonomiyi sadece grafiklerle ve raporlarla yönetemezsiniz.

Ekonomi, aynı zamanda toplumsal adaletin, eşitliğin ve refahın bir göstergesidir.

Türkiye’de yıllardır süren bu politikalar, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu daha da derinleştiriyor.

Bu uçurum, yalnızca ekonomik değil, sosyal bir çöküşün de habercisidir.

Halkın beklentisi, sadece rakamlara odaklanan değil, insana dokunan politikaların uygulanmasıdır.

Asıl ihtiyaç duyulan şey, uzun vadeli planlamalar, şeffaflık ve halkın ihtiyaçlarını önceleyen bir ekonomi politikasıdır.

Çünkü sorun, tek bir kişinin başarısızlığı değil, topyekûn bir anlayışın iflasıdır.

Bu ülkenin kaynakları, halkını refah içinde yaşatmaya yeter.

Yeter ki bu kaynaklar doğru ellerde, halkın yararına kullanılsın.

Artık kişilere değil, sisteme odaklanmanın zamanı geldi.

Yoksa her yeni ekonomi bakanı, yalnızca bir sonraki krizin habercisi olmaya devam edecektir.

********

Berat Albayrak (Hazine ve Maliye Bk.) 7 Şubat 2019:

"Şubat ocaktan, mart da şubattan daha iyi olacak. Nisan marttan zaten çok iyi olacak"

Süleyman Soylu (İçişleri Bk.) 6 Haziran 2021:

"Ekonomi öyle bir atağa kalkacak ki Almanya'sı Fransas'ı ABD'si çatlayacak, patlayacak."

Nureddin Nebati (Hazine ve Maliye Bk.) 3 Şubat 2023:

"Enflasyonda en zorlu dönem geride kaldı"

Mehmet Şimşek (Hazine ve Maliye Bk.) 3 Haziran 2024:

"Enflasyonda en kötüsü geride kaldı"