Devlet dediğimiz, uzun süreli planları olan, uygulamaları da bunlara göre yapan bir yapı değil midir?
Normalde öyledir?
Ama bizde değil.
Ve bu memleketin sahibi kim?
Çünkü son yıllarda yaşananlar, bize bu soruları sorduruyor.

***

Her gelen Bakan sil baştan başlıyor; ama neyi başlattığını da, neyi bitirdiğini de kimse bilmiyor.
Her bakanlık kendi enkazını inşa ediyor.
Milli Eğitim müfredatı her yıl yeniden yazılıyor ama okullar hâlâ çökmüş, öğretmenler atanamamış, çocuklar umutsuz.
Sağlık sisteminde hastaneler tıklım tıklım, bebekler ihmalle öldürülüyor, randevu bulmak mucizeye dönüşmüş.
İçişleri Bakanlığı, halkın güvenliğini mafyaya, çetelere ve kadın cinayetlerine teslim etmiş durumda.
Adalet Bakanlığı'na bağlı adliyelerde adalet değil, skandallar kol geziyor. Emanetler kayboluyor, yolsuzluk davaları buharlaşıyor.
Çalışma Bakanlığı'nın gözetiminde madenler mezara dönüşüyor, iş cinayetleri "kaza" diye geçiştiriliyor.
Gençlik ve Spor Bakanlığı'nda yolsuzluk, şike ve istismar haberleri sıradanlaştı.
Turizm Bakanlığı’na bağlı otellerde gençler yanarak ya da zehirlenerek ölüyor ama denetleyen yok, hesap soran yok.

***

Hiçbir bakanlığın yönettiği hiçbir alan düzelmiş değil. Eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe kadar her şey çürümüş durumda. Devletin vatandaşına sunduğu tek şey, çaresizlik.
Bu kadar rezalete rağmen koltuklar sallanmıyor. Çünkü sistem değil halk sorgulanıyor. Her şeyin sorumlusu halkmış gibi davranılıyor.
Geleceğimiz göz göre göre çalınıyor. Biz seyrediyoruz. Her bakanlık bir yara, her kurum bir çöküş.
Kimse halka bakmıyor, sadece kendi çıkarına kilitlenmiş durumda.
Unutmayın! Bu ülkenin gerçek sahipleri villalarda oturmuyor. Bu ülkenin gerçek sahipleri her gün alın teriyle yaşam mücadelesi veren milyonlardır.
Bu ülkede Bakan çok ama bakan yok.