Yıl 1974.
Ankara’da sakin bir sabah. Başbakan Bülent Ecevit, yüzündeki ciddiyetle kameraların karşısına geçiyor ve tarihe kazınacak o cümleyi kuruyor:
“Biz aslında savaş değil, barış için Kıbrıs’a gidiyoruz…”
O gün bir lider, yalnızca adaya asker göndermedi. Bir milletin onurunu, bağımsızlığını ve geleceğe olan umudunu da taşıdı yanına. Kıbrıs Barış Harekâtı sadece bir askeri operasyon değil, Türkiye’nin emperyalizme karşı dimdik durduğunun, kendi kaderini kendi tayin ettiğinin haykırıldığı bir milattı

***

Bir “Haşhaşçı”nın Direnişi;
O günlere sadece Kıbrıs sığmaz. Aynı yılın başında, ABD’nin baskılarıyla yıllardır yasaklanan haşhaş ekimi konusunda da Ecevit’in kararlı duruşu vardı.
Amerika “yasaklayın” dedi, Ecevit “kendi toprağımızda neyi nasıl ekeceğimizi biz biliriz” dedi.
Bu, yalnızca çiftçinin özgürlüğü değil, Türkiye’nin tarımda, ekonomide, toprakta bağımsız kalma iradesiydi.
Baskılara, ambargolara, tehditlere rağmen o irade eğilmedi. Bugün “bağımsızlık” kelimesiyle övünenlerin bir kısmı o dönem susuyordu, o susanlar karşısında konuşan bir tek Ecevit vardı.

***

Barışa Giden Yol, Cesaretle Başlar
Kıbrıs’ta, yıllardır kanayan bir yara vardı. Darbeyle devrilen Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un ardından, Enosis rüyasıyla Türklerin yok sayıldığı bir dönemde Türkiye bir sabah güneye indi.
Kimsenin beklemediği bir kararlılıkla, “Garantörlük hakkı” denildi, “uluslararası hukuk” denildi, ama aslında özünde şu vardı:
“Biz oradayız, çünkü orada soydaşlarımız var. Ve onları yalnız bırakmayacağız.”
Dünyaya posta koyan bu yürüyüş, NATO müttefiki olan bir ülkenin emperyal sisteme kafa tutmasıydı. ABD ambargo uyguladı, Batı şaşkına döndü ama Ecevit geri adım atmadı. Çünkü bu ülkenin başında, seçim meydanlarında halkla göz göze gelen bir başbakan vardı. Dosyalarla değil, vicdanla konuşan bir adam…

***

Bugün Ne Kadar Cesuruz?
Bugün harekatın yıldönümündeyiz.
20 Temmuz’u sadece bir tarih olarak okumak kolay. Ama o günü anlamak için bir daha sormalıyız kendimize:
Bugün kendi toprağımızda ne kadar söz sahibiyiz?
Bugün herhangi bir emperyal baskıya karşı Ecevit gibi dik durabiliyor muyuz?
Yoksa yalnızca ekranlarda nutuk atıp, perde arkasında başka senaryolara mı boyun eğiyoruz?

***

Tarih Bir Gün Yine Yazacak
Kıbrıs’ta o gün barış için yürüyen askerlerin ayak sesleri hâlâ Doğu Akdeniz’in tuzlu rüzgârlarında yankılanıyor.
Ve o rüzgâr her yıl 20 Temmuz’da bize şunu hatırlatıyor:
Bir milletin onuru, liderinin cesaretiyle başlar.
Bülent Ecevit, bu ülkeye sadece bir harekât değil; bir duruş, bir omurga bıraktı.
Dilerim ki bugün onu hatırlayanlar, onun gibi dik durmayı da hatırlarlar.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 51. yılında, o mütevazı adamın mavi gömleğinin ardında yatan cesareti bir kez daha selamlıyoruz.
Barış için gidenler, onurla dönerler...