Türkiye’de gündem adeta yap-boz gibi.

Her gün yeni bir tartışma, yeni bir kriz, yeni bir gündem…

CHP kurultay kavgası, HÜDAPAR çalıştay tartışması, genel başkanı tutuklanan Zafer Partisi'nin mitingleri, TÜSİAD’ın açıklamaları, toplumun gözü önündeki önemli

isimlerin tutuklamaları, gözaltılar… Liste uzayıp gidiyor.

Ama asıl mesele şu: Bu kadar gürültünün içinde gerçek sorunlar nerede?

Önce bunları tartışmamız gerekmez mi?

**

Mesela, emeklinin geçim derdi hâlâ çözülmedi.

Çalışanın zamlı maaşı, daha ilk aydan eridi gitti.

Belediyeler hizmetten çok kavgayla anılır oldu.

Sağlık sektörü alarm veriyor, eğitim sistemi her geçen gün daha da geriye gidiyor.

Ekonomi deseniz, enflasyon almış başını gidiyor. Ama biz neyi tartışıyoruz?

Ülkenin geleceğini ilgilendiren bu sorunları mı? Hayır!

Biz, her gün yeni bir suni gündemin içine hapsoluyoruz.

Gerçek meseleler konuşulmasın diye sürekli yeni tartışmalar yaratılıyor.

Bir sorun ortaya çıkıyor, çözüm üretilmeden üzerine yeni bir sorun ekleniyor.

O sorun unutuluyor, yerine bir başka kriz getiriliyor. Ve biz, toplum olarak, gerçek sıkıntılarımızı konuşamaz hale geliyoruz.

***

Ama şunu unutmayalım; sorunlar halının altına süpürülünce veya unutulunca çözülmüyor!

Ekonomik kriz, emeklinin açlık sınırının altında yaşaması, gençlerin işsizliği, barınma sorunu, adaletin çarpıklığı…

Bunlar, gündemin değişmesiyle kaybolan meseleler değil.

Bunlar, her gün büyüyerek karşımıza çıkan, toplumun en derin yaralarını kanatan gerçekler.

Bir ülke, sorunlarını tartışarak değil, çözerek ilerler.

Bize çözüm üreten, halkın derdiyle ilgilenen, gündemi suni meselelerle değil, halkın sorunlarıyla belirleyen bir siyaset anlayışı lazım.

Artık şu kısır döngüden çıkmamız gerekiyor!

Suni gündemler, polemikler bir yana bırakılsın.

Asıl konuşmamız gereken şeyleri konuşalım: Geçim sıkıntısını, adaleti, sağlığı, eğitimi, liyakati…

Çünkü sorunlar, ancak çözülerek kapanır!

Sorunlar, yeni bir tartışmayla değil, akılcı politikalarla sona erdirilir.

Gerçek gündeme dönme vakti gelmedi mi?

Ne dersiniz?