Bugün takvimler 5 Kasım 2025’i gösteriyor. Türkiye’de bir kadın daha öldürüldü. Sadece bu yıl içerisinde 390 kadın cinayeti işlendi.
Ne kadar acı değil mi?
Neredeyse her gün bir kadın, belki iki kadın; kimisi sokakta, kimisi evinde, kimisi çocuğunun gözleri önünde katlediliyor.
Evet, yazıldı. Evet, söylendi. Binlerce kez. Biz söyledik, kadınlar haykırdı, meydanlar doldu. Ama devlet susuyor. Mahkemeler, her defasında bir “iyi hal” maskesi takıyor sanığa. Kravat taktı diye “iyi insan”, mahkemeye saygılı davrandı diye “pişman” sayılıyor.
12 yıl ceza alıyor, üstelik bunun da hepsini yatmıyor. 5. yılda çıkıyor. Çıkıyor ve başka bir kadının hayatına kastediyor.
***
Bundan daha büyük bir adaletsizlik olabilir mi?
Bunu artık normalleştirdiler. “Kıskançlıktan olmuş”, “boşanmak istemiş”, “tahrik etmiş”… Bu ülkenin adalet sistemi kadın katillerine bahane üretme fabrikasına dönüştü.
Devletin kolluk kuvveti, kadının şikayetini “aile içi meseledir” diyerek geri çevirirken; mahkeme erkeğin “psikolojisi bozulmuş” savunmasını dinlerken; medya, katilin “sevdiği için yapmış” cümlesini manşet yaparken öldürülüyor kadınlar.
Ne yazık ki her seferinde de haksız olanlar, yine kadınlar oluyor.
***
Biz, her biri için ayrı ayrı üzülmekten, öfkelenmekten, yazmaktan yorulduk.
Ama ne olursa olsun durmayacağız. Çünkü bu memlekette kadın olmak, her sabah yaşama tutunmak için direnmek demek. Çünkü biz biliyoruz ki; kadın cinayetleri kader değil, cinayetlerin önlenememesi ise tercihtir.
Her cinayetin ardından bir cümle daha yazıyoruz: “Kaç kadın daha ölmeli?”
Cevap belli: Hiçbir kadın. Bir tek kadın bile.
Ama bunun için artık sadece üzülmek yetmez. Hukuku, siyaseti, adaleti yeniden inşa etmek gerekir.
Çünkü başka türlü olmayacak...