Türkiye’nin gündemi aylardır aynı: Kayyum atamaları, belediyelere baskınlar, başkanların tutuklanması.

Seçim sandığında kazanamadıklarını, devletin bütün olanaklarını seferber ederek geri almaya çalışan bir iktidar görüntüsü var karşımızda.

Şunu açıkça söylemek lazım: CHP, eski günlerde olduğu gibi sadece birkaç belediye alabilseydi, bugün bu operasyonların hiçbiri yapılmazdı. Çünkü sorun hukuk ya da yolsuzluk değil, sorun siyasetin ta kendisi.

İktidar, muhalefeti yıpratmak için her yolu deniyor.

Bir tarafta “sokaklara karışıklık çıkarmaya izin vermeyeceğiz” diyen bir iktidar var. Diğer tarafta “birileri sokakları karıştırmak istiyor” diyen bir muhalefet.

Peki bu durumda vatandaşa düşen ne? Kime inanmalı?

***

İktidar, Cumhuriyet Halk Partisi’ni yıllardır hedefte tutuyor. Belediye başkanları tutuklanıyor, çalışanlar gözaltına alınıyor, bazı belediyelere kayyum atanıyor. Yetmiyor, şimdi de partinin il ve genel merkezlerine kayyum ihtimali konuşuluyor. Yani sadece yerel yönetimleri değil, doğrudan muhalefetin kendisini devre dışı bırakma çabası var.

Ama dikkat edin: Tüm bu baskılara rağmen CHP hâlâ ayakta. Dimdik duruyor. Bu da işin en ironik tarafı.

Çünkü yıllar boyunca “mazlum” kimliğiyle siyaset yapan iktidar, bugün aynı mağduriyet rolünü CHP’ye kazandırıyor.

22 yıldır iktidarda olan bir parti, kendi kullandığı yöntemin karşısında şimdi bizzat kendisi zorlanıyor.

Asıl acı olan ise ülkenin gerçek gündeminin tamamen kenara itilmiş olması.

İşsizlik, yoksulluk, ekonomik kriz, eğitimde çöküş, sağlık sistemindeki tıkanıklık…

Bütün bu dertler raflarda beklerken, siyaset kayyum atamalarıyla, belediye operasyonlarıyla oyalanıyor. Sanki ülkenin tek sorunu CHP’nin belediyeleriymiş gibi bir hava yaratılıyor.

Buradan açıkça söylüyorum: Hiçbir siyasi parti, hiçbir lider, bu ülkeden büyük değildir.

Siyasetçiler koltuklarını değil, halkın dertlerini dert edinmek zorundadır. Bugün bütün enerjisini muhalefeti sindirmeye harcayan bir iktidar, yarın ülkenin gerçek sorunlarının altında ezilmekten kurtulamayacaktır.

Demokrasi, rakibini susturmak değil; rakibinle yan yana, eşit şartlarda yarışabilmektir.

Halkın iradesine kayyumla müdahale etmek, sadece bir partiye değil, bizzat milletin kendisine yapılan bir haksızlıktır.

Bu ülke böyle yönetilmez.

Türkiye’nin ihtiyacı kavga değil; özgürlük, eşitlik, adalet…