Temmuz ayına girdik. Takvim değişti, etiketler zamlandı, umutlar ise yine kuyrukta kaldı.
TÜİK rakamları açıklandı, “ enflasyon” dedikleri o rakamsal yalanın perde arkasından bir hakikat sızdı: Emeklinin cebine reva görülen yeni maaş 16 bin 881 TL!
Yani ne oluyor? En düşük emekli maaşı, her zamanki gibi asgari ücretinde altında.
Asgari yaşamın altında bir maaş…
Asgari insanlık onurunun bile altında bir hayat.
Ama ekranlar başka şey söylüyor.
“Emekliye Müjde!” diyorlar.
“Emekliye nefes!”
Hangi nefes, hangi müjde bu?
Açlıkla verilen, kesik kesik alınan, boğazda düğümlenen bir nefes bu!
Haydi, soralım:
16 bin 881 lira ile bu ülkede bir insan nasıl yaşar?
Buyurun. Kâğıt üzerinde kolay olabilir. Gelin, ete kemiğe bürünmüş bir hayatın içine sokalım bu rakamı.
Bir aile düşünün:
Eşiyle birlikte yaşayan bir emekli.
Evlatlarına ömür tüketmiş, şimdi torunlarını bile yüzünde bir gülümsemeyle görmek isteyen bir dede.
Kirası 15 bin lira olmuş, en ucuz semtte yaşıyor diye şükretmesi bekleniyor.
Elektrik, su, doğalgaz, internet… Hesap kitap yapmaya kalksan kalem kırılır.
Kalan parayla ne yapacak? Torununa harçlık mı verecek, yoksa akşam tencereye bir avuç mercimek mi atacak?
Bir başka senaryo:
Üç çocuklu bir emekli. İki çocuğu okula gidiyor, biri üniversitede.
Okul kıyafeti desen asgari ücretin çeyreği, kantin fiyatları çocuğa diyet yaptırıyor.
Öğrenci servisi mi? O da mı lüks artık?
Yahu insanlar çocuğuna defter alırken gözyaşı döküyor, sen hâlâ bu maaşı “iyileştirme” diye pazarlıyorsun.
Neyin iyiliği bu?
Hangi vicdana, hangi insafa sığıyor?
Bir şey daha söyleyelim.
Bu zammı yapanlar… Bu maaşları reva görenler…
Gelsinler.
Fazla değil, 1 ay değil.
Sadece 15 gün bu maaşla yaşasınlar.
Kira ödesinler. Marketten alışveriş yapsınlar. Hastaneye gitmeye kalksınlar da sıra bulamayıp özel hastaneye gitsinler.
Üç kuruşla çocuk okutmaya çalışsınlar.
İkinci el ayakkabı alsınlar, indirim beklesinler, pazarda akşam saatini kollasınlar.
Bir baksınlar bakalım, yaşanıyor mu o parayla?
Eğer gerçekten yaşayabiliyorlarsa…
O zaman biz de diyelim: "Helal olsun, bu sistem doğruymuş."
Ama biliyoruz ki yaşamazlar.
Yaşayamıyorlar.
Çünkü onlar başka bir hayatın içindeler.
Camlı koridorların, zırhlı araçların, özel aşçıların, özel hastanelerin hayatında…
Emekli aç.
Çocuklar aç.
Bir nesil borçla doğuyor, borçla yaşıyor, borçla mezara giriyor.
Ve bu sistem hâlâ ayakta...