"Sokaklar Barut Gibi, Siz Hâlâ Koltuk Peşinde!"

Sokaklara kulak verin.
Biri diyor ki: “Bu ülkede adalet yok.”
Diğeri diyor ki: “Bu ülkede güvende değiliz.”
Ve ne yazık ki ikisi de haklı.

Sadece son birkaç ayda, sabah gözümüzü açtığımızda ya bir belediye başkanı tutuklanıyor ya bir siyasetçi ya da bir gazeteci. Herkes birbirini suçluyor, herkes birbirinden korkuyor, herkes kendi hukukunu yazmaya çalışıyor.

Oysa biz gerçek suçluların cezasını çekmesini istiyoruz, evet. Ama adaletli bir şekilde.
Kinle değil hukukla.
İntikamla değil adaletle.

Çünkü bugün senin başına gelen, yarın benim başıma da gelebilir.
Bugün sana yapılan, yarın sana yapanlara da yapılabilir.
Ve bu döngü sürerse, ortada ne hukuk kalır, ne devlet.

Bu ülke çok uzun süredir yorgun.
Bir gün dövizle uyanıyor, bir gün bir tutuklamayla.
Bir gün marketteki yağ fiyatıyla yutkunuyor, bir gün televizyondaki kavgayla iç çekiyor.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Kimin haklı, kimin güçlü olduğu değil; kimin daha bağırdığı, daha susturduğu konuşuluyor artık.

Ve siyaset…
O en çok konuşan ama en az halkı düşünen sınıf!
Kendi koltukları için sabahlara kadar kulis yapanlar, halkın tenceresi için tek bir gece uykusuz kalmıyor.
Kendi çocuklarını özel okullarda okutanlar, halkın çocuğunu sınavla ve yoksullukla terbiye etmeye çalışıyor.
Kendi düzenleri için her şeyi yapanlar, bu ülkenin düzeni için hiçbir şey yapmıyor.

Yeter artık.
Bu halk yoruldu.
Bu sokaklar barut gibi.
Bu ülke, kavga ede ede değil; yan yana durarak düzelir.
Ama kimse halkı hesaba katmıyor.
Oy alırken “milletin hizmetkârıyız” diyenler, seçilince milleti susturmakla meşgul.

Ey siyasetçiler!
Bu halk sizi birbirinizi hapse tıkarak, ülkeyi yangın yerine çevirerek değil, bu ülkeyi düzeltin diye seçti.
Oylar kavga için değil, çözüm içindi.
İktidar da, muhalefet de…
Artık anlayın:
Bu halk sizden yaka silkeli yıllar değil, umut dolu günler istiyor.

Ve eğer hâlâ duymuyorsanız sokakları…
O barut bir gün fitil bulur, patlar.
O zaman ne koltuk kalır, ne saray.