2023 genel seçimlerinin ardından yaşanan ağır yenilgi, CHP tabanında bir değişim arzusunu tetikledi. Bu arzunun sonucu olarak 38. Olağan Kurultay’da parti tarihinin en genç liderlerinden biri, Özgür Özel, genel başkanlık koltuğuna oturdu. Özel’in liderliğinde girilen 2024 yerel seçimlerinde, herkesin beklentisinin aksine CHP büyük bir zafer elde etti. Bu, sadece sandıktan çıkan bir başarı değil; aynı zamanda umutsuz seçmenin yeniden siyasete tutunma çabasıydı.

Ancak görünen o ki, bu zafer bazı çevreleri fazlasıyla rahatsız etti. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile başlayan ve sonrasında Ekrem İmamoğlu dahil olmak üzere 14 belediye başkanına, yüzlerce bürokrata ve meclis üyelerine uzanan tutuklama ve gözaltı furyası, Türkiye siyasetinde yeni bir baskı döneminin habercisi oldu. Yargı bağımsızlığının çoktan rafa kalktığı bir düzende, muhalefetin en büyük partisi olan CHP’ye karşı yürütülen bu sistematik operasyonlar, sadece partiyi değil, demokrasiyi de hedef alıyor.

Özgür Özel’in bu baskılar karşısında Türkiye’nin dört bir yanında mitingler düzenlemesi elbette önemli bir girişim. Meydanlara çıkmak, halka ulaşmak, yaşanan hukuksuzlukları duyurmak siyasetin olmazsa olmazıdır. Fakat sadece mitinglerle bu saldırıların durdurulabileceğini düşünmek ise açık bir siyasi naifliktir. Çünkü karşısında hukuku tanımayan, gözyaşına aldırmayan, vicdani ve insani değerleri ayaklar altına almış bir iktidar var. Bu iktidarı "şikâyet ederek" değil, kararlı ve sonuç doğuracak bir siyasi duruşla geriletmek mümkündür.

Bu noktada en büyük kırılma, CHP’nin Kürt meselesine ilişkin iktidarın kurduğu “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”na katılmasıyla yaşandı. Adında “demokrasi” geçen bu komisyonda bulunmalarına rağmen belediyelere yönelik operasyonların hız kesmeden devam etmesi, partinin izlediği stratejiyi seçmen nezdinde sorgulatmaya başladı. Seçmen, “Peki ya sonra?” sorusunun yanıtını bekliyor; çünkü mitingler, sosyal medya paylaşımları ya da kürsüden atılan sloganlar artık tek başına yetmiyor.

Ve belki de bardağı taşıran son damla: Özlem Çerçioğlu’nun AK Parti’ye geçişi. Dört dönem belediye başkanlığı ve iki dönem milletvekilliği yapmış, partinin adeta sembol ismi haline gelmiş bir figürün bu tercihi, sadece kişisel bir transfer değil, seçmen için bir ihanettir. CHP yönetimi bu geçiş karşısında da sessiz kalmayı tercih etti. Ne bir iç muhasebe yapıldı ne de kamuoyuna güven verici bir açıklama yapıldı.
Bugün CHP'nin karşı karşıya olduğu sorun sadece dışarıdan gelen baskılar değil, aynı zamanda içerideki kararsızlık ve tepkisizliktir. Özgür Özel ve yönetimi, artık şunu net bir şekilde anlamalı: Bu dönemin ruhu, susarak ya da sadece konuşarak geçiştirilemez. Sloganlar ve sosyal medya kampanyaları bir yere kadar işe yarar. Artık somut tavırlar alma, yeni ve cesur siyaset üretme zamanıdır.

Bugün CHP'nin önünde iki yol var: Ya yaşanan her hukuksuzluk karşısında birkaç miting yaparak ve sosyal medya paylaşımlarıyla günü kurtarmaya çalışacak; ya da gerçekten demokratik mücadelenin gerektirdiği örgütlü, kararlı ve sonuç alıcı bir direniş hattı kuracak. Bu hattı kurmak için yalnızca liderlik değil; siyasi cesaret, kararlılık ve stratejik zeka gerekiyor.

Sayın Özgür Özel ve yönetimi, artık karar vermeli. CHP’yi yeniden umut haline mi getirecekler, yoksa tarih kitaplarında “iyi başladılar ama sürdüremediler” cümlesiyle mi anılacaklar?

Seçmenin sabrı sınırlıdır. Umut edilenle karşılaşılan arasındaki uçurum büyüdükçe, sadece CHP değil, bu ülkedeki demokratik geleceğin de kaybedeceği unutulmamalıdır.