Eskiden siyaset yapmak daha onur ve şerefli bir işti. Milletin gözü önünde tartışılır, herkes fikrini söylerdi. Şimdi ne olduysa, işler biraz farklı yürümeye başladı. Bakın mesela son meseleye…

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gizli tanıklar ve mesnetsiz suçlamalarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı İstanbul seçimlerde 3 kez yenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun afişlerinin toplatılması için geçtiğimiz ay talimat vermişti. Şimdi de bir adım ileri gidip, “Ekrem İmamoğlu’nun sesi, görüntüsü, resmi hiçbir toplu taşıma aracında yer almayacak” demiş. Metroda, otobüste, vapurda bile sesini duymak yasak!

Yahu bu nasıl iştir? Koca şehirde bir belediye başkanının sesi yasaklanır mı? Hani demokrasi vardı? Hani seçilmiş kişilere saygı vardı?

Vatandaş zaten neyin ne olduğunu görüyor. Metrobüste reklam panosunda görmese ne olacak, sosyal medyada izliyor. Görüntüyü yasakladın, sesi kıstın diyelim… Gönülden gönüle geçen neyi engelleyebilirsin ki?

Halk bir şeyi isterse, ne afiş dinler, ne yasak… O yüzden ne kadar bastırsanız da, bu millet neyin ne olduğunu bilir. Yasaklarla değil, hizmetle yarışın. Aksi halde sadece sansür konuşulur, hizmet değil. Bu şehirde yaşayan milyonlarca insan olarak belediyemizin yaptığı hizmeti kimin yaptığını bilmeyecek miyiz? Ya da her gün bindiğimiz metroda bir ses, bir duyuru, bir bilgilendirme olacaksa bunu kimin ağzından duyacağız?

Bu karar, aslında bir yönüyle milletin zekasına hakaret gibi. Çünkü bu işler öyle kolay değil… Afişleri toplasan ne olur? Sesini kıssan ne yazar?

Millet gönlünde kime yer veriyorsa, zaten onu duyuyor, onu görüyor, onu biliyor.

Bu çağda bir belediye başkanının sesini vapurdan kessen, sosyal medyada izliyor insanlar. Otobüsten fotoğrafını kaldırırsın, telefonunda zaten var. Bu işler yasakla, sansürle olmuyor artık.

Dahası, böyle yasaklar ters teper. Halk merak eder: "Ne anlatıyordu da yasakladınız?" der. "Ne var bu videoda, kim neden korkmuş?" diye sorar.

Kaldı ki bu mesele sadece İmamoğlu meselesi de değil. Bu, halkın haber alma, bilgilendirilme, seçtiği yöneticiden hizmetleri öğrenme hakkının gaspı.

4 ay gibi bir süre cezaevinde yatan Sayın Cumhurbaşkanının cezaevi günlerini anlatarak ajitasyon yapan iktidar mensupları, İstanbul’da

Erdoğan’dan daha fazla oy almış İmamoğlu’nu hedeflerini engellemek, cumhurbaşkanlığı yolundan vazgeçirmek için yargı yoluyla zulmediyor.

Demokrasinin özü rekabettir. Rekabet de açıklıkla olur, eşitlikle olur. Yasaklarla değil. İcraatla yarış olur, fikirle olur, projeyle olur.

Ama sesle, görüntüyle yarışmak? Kusura bakmayın ama o artık başka bir çağın refleksi… Bu millet onu çoktan aştı.