Bir zamanlar övünürdük, “Türkiye genç bir ülke” derdik. Dinamik, üretken ve de enerjik...
Gençliğimizle geleceğe yürür, dünya sahnesine “biz de buradayız” derdik.
Haklıydık de... Çünkü Türkiye'nin genç nüfusu, her zaman dünyaya örnek olmuştur. Parmakla gösteriliyordu.
Peki ya şimdi?
Ne yazık ki, yavaş yavaş yaşlanıyoruz. Sadece nüfus olarak değil, umut olarak da...
Bunu rakamlar da söylüyor. Üstelik resmi rakamlar...
2024 sonu TÜİK verilerine göre genç nüfusumuz toplam nüfusun sadece yüzde 14,9’u. 15-24 yaş arasındaki genç sayısı 12 milyon civarında. Kulağa çok mu geliyor? Keşke öyle olsa. Ama değil.
Çünkü 10 yıl öncesine kıyasla sayı azalıyor, oran düşüyor, gençlik yaşlanıyor.
Yaşlı nüfus ise yıldan yıla artıyor. Son 10 yılda yüzde 49’luk bir artışla 8 milyona dayandı.
Bu ne demek biliyor musunuz? Gelecek yıllarda fabrikalarda, hastanelerde, okullarda, tarlalarda çalışacak eller azalıyor, bakım bekleyenler çoğalıyor.

***

Peki ne oldu bize? Neden böyle olduk?
Çok basit. Gençler artık hayal kuramıyor. Hayat pahalı. Kiralar uçmuş, asgari ücretle geçinmek başlı başına bir akrobasi. Evlenmek cesaret işi oldu. Ev bulan evlenemiyor, evlenen çocuk yapamıyor. Yapsa neyle büyütecek? Bakıcı tutmak istese, asgari ücreti gözden çıkarması gerekecek.
Kreşe göndereyim dese, astarı yüzünden pahalıya gelecek.
Bir zamanlar beş kardeşli evlerde büyüyen nesiller, şimdi bir çocuğu bile hayal edemez hale geldi.
Eskiden mahalle aralarında çocuk sesleri yankılanırdı, şimdi sessizlik hâkim.
Doğmak da pahalı artık bu ülkede.
Hastane masrafı, mama, bez, biberon… Bir bebek henüz dünyaya gelmeden, banka kredisi listesine yazılıyor neredeyse.
Ve devlet? Ne yazık ki yeterince görünür değil bu tabloda.
Aile kurmayı kolaylaştıracak sosyal politikalar yok denecek kadar az. Destek paketleri var, ama yeterli mi?
Sadece bir defalık yardımlarla değil, uzun vadeli çözümlerle bu gidişatı tersine çevirmek gerekiyor.

***

Şimdi çevrene bak. Yeni evlenen çiftlere. Kaçı ikinci çocuğu düşünüyor? Düşünemiyor ki. Çünkü bu sadece bir tercih değil, bir ekonomik karar artık.
Bundan 30 yıl sonra bu ülkenin en büyük sorunu belki de sınır güvenliği, enerji politikaları falan değil… Çalışacak genç bulunamaması olacak.
Yani demografik değişim, kendini olumsuz bir şekilde gösterecek.
Üreten az, emekli çok. Ve biz, bunu şimdi göremediğimiz her an, o gelecekteki kötü senaryoya bir adım daha yaklaşıyoruz.
Ama henüz geç değil. Doğru politikalarla, gençlere umut vererek, hayatı kolaylaştırarak bu tabloyu tersine çevirebiliriz.
Çünkü bu memleketin en büyük kaynağı gençlerinin enerjisi, kadınlarının gücü, çocuklarının kahkahasıdır.
Bakalım… Yaşa ki göresin demiş büyüklerimiz.
Eğer yaşarsak göreceğiz. Daha kötü günler görmek istemesek de...