Türkiye’de halk tarafından seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanması, son günlerde sıkça karşılaştığımız bir durum haline geldi.
Özellikle terörle bağlantı suçlamalarıyla yapılan görevden almalar ve ardından gelen kayyum atamaları, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan seçme ve seçilme hakkını tartışmaya açıyor.
Kayyum atamaları nasıl yapılır, hangi şartlarda atanır, bu sürecin hukuki temelleri nelerdir? Tüm bu sorular, kayyum atamalarının adil olup olmadığını değerlendirmek için büyük önem taşıyor…
**
Kayyum, bir belediye başkanının görevini kötüye kullanması ya da yasaları ihlal etmesi durumunda, mahkemelerce atanabilen, geçici olarak görevi devralan bir kamu görevlisidir.
Kayyum atamaları, esasen belediye başkanının görev yapamaz hale geldiği, yolsuzluk, ağır ihlaller, görev suistimali ya da yargı sürecine girmiş suçlar nedeniyle gündeme gelir.
Ancak Türkiye’de kayyum atamaları çoğunlukla siyasi bir gerekçeyle, özellikle terörle bağlantı suçlamasıyla yapılmaktadır.
Demokrasinin özü olan yerel yönetim seçimlerinde halkın oylarıyla göreve gelmiş bir başkanın, idari bir karar ya da siyasi bir söylemle görevden alınması, halk iradesine büyük bir darbe anlamına gelir.
Yolsuzluk ya da terörle bağlantı gibi suçlamalar varsa, bu suçlamalar yargı yoluyla kanıtlanmalıdır. Ancak bizde süreç çok yanlış ilerliyor.
Türkiye’de çoğu zaman, seçilmiş belediye başkanları hakkında mahkemelerce kesinleşmiş bir karar olmadan, İçişleri yetkisi ile kayyum atanabiliyor.
Bu durum, kayyum atamalarının hukuki temelden çok siyasi bir sürece dayandığı yönünde ciddi tartışmalara neden oluyor…
**
Kayyum atamalarında en sık duyduğumuz gerekçe, belediye başkanlarının terör örgütleriyle iş birliği içinde olduğu iddiasıdır. Ancak bu iddiaların çoğu hukuki değil, siyasi düzlemde dillendiriliyor.
Seçilmiş belediye başkanlarının terörle bağlantıları olduğu iddiası varsa, bunun yargı sürecinde ele alınması ve somut delillerle ispatlanması gerekir.
Ama bizdeki kayyum sürecinde bir gariplik var.
Belediye başkan adayı gösterilen kişi, aday yapılmadan önce yargıdan temiz kağıdı almalı. O temiz kağıdı olmadan, aday yapılamıyor.
İşte sorun da buradan itibaren baş gösteriyor.
Başkan adayının 5 hatta 10 yıl süren davası, normalde adaylıktan önce sonuçlanmalı.
Bizde ise seçimden sonra sonuçlanıyor ve belediye başkanı seçilen kişi, ceza alıyor. Bu nedenle de başkanlığı düşürülüp, kayyum ataması yapılıyor.
Yani, seçilmiş kişinin bu hakkı gasp ediliyor.
**
Siyasi suçlamalar üzerinden yapılan görevden almalar ve yerlerine kayyum atanması, demokrasinin altını oyan bir uygulamadır.
Eğer bir belediye başkanının suç işlediği, terör örgütleriyle iş birliği yaptığına dair somut deliller varsa, bu kişi hakkında adli süreç başlatılmalı ve mahkemeler aracılığıyla görevden alınmalıdır.
Ancak Türkiye’de son dönemde artan kayyum atamaları, yargı sürecine başvurulmaksızın, doğrudan idari kararlarla gerçekleştiriliyor…
Kayyum atamalarıyla ilgili bir diğer önemli sorun, halk iradesinin hiçe sayılmasıdır.
Seçimler, halkın iradesini yansıtan en temel demokratik mekanizmalardan biridir. Halk, oylarıyla kendisini temsil edecek kişiyi seçer ve yerel yönetimlerde kendi iradesinin temsil edilmesini bekler.
Ancak Türkiye’de, belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanması, halkın iradesine doğrudan bir müdahale anlamına geliyor.
Seçilmiş belediye başkanlarının yargı kararı olmaksızın görevden alınması, halkın “seçilmişleri” değil, atanmışları görmek zorunda bırakılması, demokrasinin ruhuna aykırıdır.
**
Elbette, demokratik sistemde görevini kötüye kullanan, yolsuzluğa karışan veya yasa dışı işler yapan kişilerin halkın temsilcisi olarak kalması düşünülemez.
Bu tür durumlarda kayyum atamaları bir çözüm olabilir. Ancak bu süreçlerin şeffaf ve yargı denetiminde ilerlemesi esastır.
Kayyum atamaları, yerel yönetimlerde yolsuzluğun ve suiistimalin önüne geçmek amacıyla yapılan geçici bir uygulamadır.
Ancak yargı kararı olmadan, yalnızca idari bir kararla seçilmiş kişilerin görevden alınması, bu mekanizmanın suistimal edildiğini gösteriyor.
**
Kayyum atamaları hukuki bir ihtiyaçtan doğmadığı sürece, yalnızca siyasi amaçlarla uygulandığı sürece, bu sistem adaletin değil, siyasi gücün aracı olur.
Siyasi gücün elinde kayyum, halkın iradesini yok sayan bir mekanizmaya dönüşür.
Halk tarafından seçilen kişiler hakkında suç şüphesi varsa, hukuki sürecin işletilmesi, iddiaların yargı önünde kanıtlanması ve ancak mahkemelerden çıkan kesin kararlara göre adım atılması gereklidir.
Aksi takdirde kayyum atamaları, halkın iradesine yönelik bir müdahale olarak tarihe geçecektir…