Türkiye 19 Mart'tan bu yana en çok O'nun ismini duyuyor.
O kişi de Ekrem İmamoğlu'ndan başkası değil. Kendisi, İstanbul’da halkın oylarıyla üç kez belediye başkanı seçilmiş bir isim. Şimdi, iki aydır tutuklu. Cezaevinde.
Ne bir resmi açıklama, ne de kamuoyuna sunulmuş net bir delil var. İki aydır dört duvar arasında. Suçu ne? “Kuvvetli şüphe” ve Kaçma ihtimali.
Üstelik operasyonların ardı arkası da kesilmiyor.
Her gün yeni bir dalga.
Birinci dalga, ikinci dalga, üçüncü, dördüncü, beşinci… Kaça kadar sayacağız? On mu, yirmi mi, yüz mü?

***

Ekrem İmamoğlu tek değil tabii ki...
Özel Kalem Müdürü Kadriye Kasapoğlu, İmamoğlu’nun Koruma Müdürü Mustafa Akın, Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Alpay, KİPTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kurt, İSTAÇ Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Gökmen Togay, Muhtarlık İşleri Daire Başkanı Yavuz Saltık, İbrahim Bülbüllü ve Nezahat Kurt gibi isimlerle birlikte belediye kurumlarında çalışan onlarca kişi de gözaltında.
Yolsuzluk iddiaları kamuoyunda dillendiriliyor. Peki ya belgeler? Kanıtlar? Somut deliller? Kamuoyuna ne sunuldu bugüne kadar?
Oysa ki, kamuoyu şeffaflık ister. Özellikle de işin içinde kamu yöneticileri, seçimle göreve gelmiş isimler varsa. Çünkü bu tür operasyonlar sadece yargının değil, aynı zamanda siyasi atmosferin bir yansıması olarak da algılanır.
Bu yüzden de sürecin objektifliği kadar, görünürlüğü de önemlidir.

***

Eğer bir usulsüzlük varsa, ki olabilir, o zaman sadece İstanbul’da değil, tüm belediyelerde parti ayrımı gözetmeden kapsamlı denetim yapılmalı.
Kim olursa olsun, hangi partili olursa olsun, suçu varsa yargı önünde hesap vermeli. Hukuk devleti dediğimiz şey, suçlunun cezasız kalmaması kadar, suçsuzun da özgürlüğünün garanti altına alınmasıdır.
Ancak şu an yaşananlar, bu dengenin gözle görülür biçimde sarsıldığını gösteriyor.
Operasyonların, siyasi intikam ile yapıldığını düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Üstelik aklı selim AK Partililer de böyle düşünmeye başladı. Haberiniz olsun.
Oysa, sadece iddia ile olmaz bu işler. Kamu vicdanını ikna edecek belgeler, açık yargı süreçleri gerekir.
Yoksa bu yapılanların kimseye yararı olmaz. Aksine ülke kaybeder. Hepimiz zararlı çıkarız.
İşte tam da bu noktada herkesin ortak bir sorumluluğu var: Adaleti sağlamak. Adalet, seçici bir araç değil, evrensel bir değer olmalı.
Yoksa vurun kilidi gitsin!